26 Ekim 2013 Cumartesi

TRAKYANIN YERLILERI GACALLAR


                              GACALLAR


Osmanlılar Rumeli'ne geçip burada yayılmaya başladıklarında, karşılaştıkları toplumlar arasında Hıristiyan bâzı Türkler de bulunmuşlardır. Bunlar tıpkı Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri Karamanlılar gibi, kuzeyden gelen Uz (Guz, Oğuz) , Kuman ve Peçenekler'den arta kalan Türkler'dirler. Artmayanlar ise, bulundukları yerlerdeki Avrupa halk ve uluslarına karışıp, onların içinde eriyerek ortadan kalkmışlardır! Artık, herhâlde kendileri bile Türk asıllarını bilmemektedirler.
Önceleri peygamberli dinlerden hiçbirine mensup olmayan şâmanist bu Türkler, geldikleri buralarda, kendilerini, daha gelişmiş bir inanç kurumu olan Hıristiyanlık içinde bulmuşlardır. Türklerin ilkel ve yalın inançları, kam veyâ şâman denilen büyücü bir takım kişiler eliyle uygulama alanı bulurken, Hıristiyanlık o gün bile üç kıtada yayılıp-örgütlenmiş bir inanç kurumudur. Bu din üstelik bu Türklerin bir süredir tebaası oldukları Bizans ve Bulgarya'nın devlet inancıdır. Bölge imparatorları bile, otoritelerini büyük ölçüde Hıristiyanlık üstüne oturtmuşlardır. İşte bu şartlar altındaki göçmen Türkler, bir süreç sonucunda kaçınılmaz olarak Hıristiyan inancını benimseyeceklerdir. Yunanca (Rumca) konuşan Bizans'ın, Turkopulos veyâ Turkopol, yâni Türkoğlu dediği Türkleri, Rumeli'nde ayrıca üç isim altında görmekteyiz. Bunlardan biri, varlıklarını bugün bile sürdürebilen ve Hıristiyanlıklarını hâlâ da koruyan Gagavuzlardır. İkincisiyse, yazımıza başlık yaptığımız ana konu Gacallar, üçüncüsü Çitaklar ve belki dördüncüsü Konyarlardır. (Bâzı yazarlara göre Çıtaklar ve Gacallar aynı toplulukturlar.)
Gacallar üzerine inceleme yapan bir Bulgar bilgini, bunların, Bulgar devletini kuran Bulgar Türklerinden ve Slavlaşmayıp özlerini koruyanlar olduklarını, kezâ Gagavuzların özlerini korumuş Bulgar Türkü olduklarını düşünmektedir. Tuna Bulgar devletinin Deliorman bölgesinde kurulduğu, başkentin Şumnu yakınındaki Pliska Aboba olduğu dikkate alınırsa, bizim bilemeyeceğimiz başka hususlar da eklenmekle bu husus pekalâ da kabûl edilir bir tez olabilecektir.
Burada hemen belirtelim ki, Orta-Anadolu'da yaşamış Türkçe konuşan Türk Karamanlılar'la bugün hâlâ yoğun olarak Moldova'da (Moldavya) , azınlık olarak da Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşamakta olan Türkçe konuşan Türk Gagavuzlar, Hıristiyan olmakla birlikte Türkçe konuşmaya devam ettikleri için sonuçta Türk kalabilmişlerdir. Gacal, Konyar ve Çitaklar ise, Osmanlılarla karşılaştıklarında Türkçe konuşan Hıristiyanlar oldukları hâlde, fazla gecikmeden kaynaştıkları Yörükler'in İslâm dinine geçerek tam ve millî bir entegrasyon sağlamışlardır.
Karamanoğulları'yla birlikte, Orta-Anadolu'da Karaman denilen bölgede yaşadıkları için, kendilerine Karamanlı denilmiş Hıristiyan Türkler, Cumhuriyet'ten sonra Lozan Antlaşması uyarınca toptan Yunanistan'a göçürülmüşlerdir. Oraya Türkçe konuşarak giden atalarının ardından, şimdiki torun Karamanlıların da evlerinde olsun Türkçe konuşabilmekte oldukları bilinmektedir. Ama,Türk asıllarını bilseler bile Yunan'a karşı bunu sakladıkları bir gerçektir. Edirne'de rastladığımız böyle bir kadına, ki biz onu gördüğümüz sırada birkaç adım önünden giden eşine Türkçe seslenmiştir, kendisinin Türklüğünü sormuştuk. Yunanlı ve fakat muhakkak Türk asıllı olan bu kadın, 'hayır ben Hıristiyanım! ' demişti! Biz ona milliyetini sormuştuk; o ise, sorumuzun cevabı olmadığını bile-bile dînî inancını söylemişti! Belliydi ki, Edirne'ye birlikte geldiği diğer Yunanlılar tarafından tanınmak istemiyordu.
Şimdi gene Gacallara dönelim. Osmanlılar Rumeli'ne geçerek bugünkü Bulgarya'da yayılıp-tutunmaya başladıkları sırada, bu Ülke'nin kuzey-doğusundaki şimdi Deliorman denilen bölgede, Türkçe konuşan bir toplumla karşılaşmışlardır. Bu toplum, şâmanist geldiği Bulgarya'da Hıristiyanlaşmış Gacal Türkleridir. Balkanlarda, Bizans ve Bulgarlar'ın yerini Osmanlılar alınca, hâliyle din egemenliği de İslâm’a geçmiştir. Esâsen Türk olan Gacallar'ın, gene Türk olan Osmanlı'nın dinine girmesi, bu yüzden çok çabuk ve kolay olacaktır. Osmanlı'nın Rumeli'ne geçirdiği Türkmen-Yörükler'le Gacallar'ın, hattâ Rumeli'nin Türkleştirilmesine katkı için bundan daha sonra Kırım'dan getirilen, henüz Kırım'dayken İslâma girmiş Tatarlar'ın birlikte ve problemsiz yaşamalarında, İslâm ve Türklük eşit rol oynamışlardır. Ortak hayatın ilk yıllarından îtibâren birbirlerine karışırlarken, Gacallar diğerlerine göre yerli olduklarından bu özelliklerini adlarıyla birlikte sonuna kadar korumuşlardır. Aralarında evlilik bağları dahî kurulmuş olsa, Gacalların yerli oluşları hep vurgulanmış, Gacal ve yerli sözleri özde birleşmiş, eş değer ve anlam kazanmışlardır.
Deliorman Türkleri böylece mutlu ve refah içinde birkaç yüz yıl yaşadıktan sonra, 1877 yılına gelinmiştir. Halk ağzında, Hicrî tarihe göre [93 Harbi] denilen Türk-Rus savaşı bu yıl patlamış, arkasından da Türkiye yönüne büyük ve perîşan bir göçü getirmiştir. Göç Anadolu içlerine kadar uzamıştır fakat, önemli bir nüfus Trakya'da kalıp buraya yerleşmişlerdir. Trakya'nın, artık yerli ve göçmen olarak ayrılan iki toplumu vardır. Bu ayrılık düşmanlık doğurmadan kendiliğinden oluşmuştur. Göçmenler, aralarında bizzat Deliorman Gacalları da olmalarına rağmen, yerli halka, tabiatıyla yerli anlamında Gacal demeyi uygun görmüşlerdir. Böylece, yerli (eski) halk sanal Gacal olmuş, diğerlerine ise, asıl Gacallarla birlikte ve sâdece muhâcir (göçmen) denmiştir. Bu durum, yâni Trakya'daki asıl ve sanal Gacal varlığı bugün hâlâ daha geçerliğini sürdürmektedir.
Buna canlı bir örnek gerekirse, Havsa'nın Necâtiye köyünde gerçek Gacallar yaşamaktadırlar. Bunlar kendilerini bilip-tanıdıkları gibi, durumlarını açıkça da ifâde etmektedirler. Trakya'nın başka yerlerinde de toplu ve dağınık olarak asıl Gacallara rastlamak mümkündür. Bunun yanında Yunanistan'ın Dedeağaç, Drama, Kayalar, Serez gibi birimlerinde de gene Gacallar yaşamaktadırlar

1 yorum: