Karadeniz ve Adriyatik arasında yer alan Balkan yarımadası Erken Bizans
devrinde Milletlerin
Büyük Göç hareketlerinin sahnesi olmus, M.S besinci, altıncı, yedinci
yüzyıllarda Avar ve diger Türk
kavimleri Slavların önderleri ve egiticileri, savaslarda ise müttefikleri
olmuslardır.Farsça ve
Fransızcadakinin tam tersi olarak,Türkçe'de Avar kav-minin adının anlamı
"dik kafalı" demektir.
Avarların Slavlara yaptıgı etkiyi anlayabilmek için en eski Rus
yıllıklarına atıfta bulunmamız ye-terlidir:
"Avarlar Slavları sefalete terkettiler. Slav kadınlarını kendilerine
ait olarak gördüler."
Eski çaglardan kalma anıtları ve
kalıntıları ilmî açıdan inceleyen arkeologlar Macaristan,
Bulgaristan ve
Yugoslavya'nın bazı yerlesim yerlerinde Avar Türklerinin izine rastlamıslardır.
Örnegin, Sırbistan'daki ÇELAREVO
bölgesindeki yapılan arkeolojik kazılarda Avar mezarlıkla-rı
kesfedilmistir. Günümüzde Adriyatik sahilindeki
Bar-Tivar adlı Ka-radag sehrinde
ise Avarlar ve
Karasöz Yörüklerinin kaynasmasından meydana gelmis Türkçe konusan bir nüfus mevcuttur.
Günümüzün Yugoslavya
Federasyonu içinde Karadag Cumhuriyeti-nin Adriyatik sahilinde
yer alan Bar
(Tivar-Antibari)'nin eski adı Civi-tas Avaronım (Avarların sehri) idi.Bu gerçegi arşiv
belgelerine dayanarak
Macar bilim adamı Prof. Laszlo Rasonyi gösterirken, ondan tamamen
bagımsız olarak, yâni L.
Râsonyi'nin eserinden hiç haberi olmadan, Yugoslavya yazarlarından
Altay Suroy, günümüzün
Bar Türkleri arasında yaptıgı bir arastırmanın
sonucunu Piristine'de
çıkan"Tan"dergisinde
yayınlayarakProf.Rasonyi'nin tezini desteklemektedir.Altay Suroy, Aralık
1971-Ocak 1972'de söyle yazıyordu: "Adriatik
Denizi'nin en kuzeyinde yasayan
Bar Türkleri
dillerini (Türkçeyi) ve
âdetlerini koruyabilmisler ve tarihlerini bilmektedirler. Karasözoglu adını
tasıyan dedelerinin de-desi Bar'ı
fethederek, Roma'ya gitmek istemis ama gemileri batmıs.”
Tuna'nın güney
yörelerine de cebren iskân etmislerdir. Böylece, Bizans, Balkanlarda ve Dogu
Avrupa'da gittikçe artan
bir hareketlilik ve kargasa ile yüz yüze geldi: Bizans artık Avarlar ve
onlara tâbi olan orta
Tuna bölgesi Slav kabilelerinin artan baskısı ile karsı karsıyaydı. Bunun bir
sonucu olarak Bizans'ın
Sava ve Tuna geçitlerini koruyan savunma noktalarında siddetli bir
mücadele basladı.Uzun ve zorlu bir kuşatmadan sonra Avar Kaganı Bayan582 yılında Sirnium'a
girdi. _ki yıl sonra Viminacium ve
geçici bir süre için Singidunum (bugünkü adı Belgrad) da düstü.
Artık Bizans savunma
duvarı yıkılmıs ve Avar-Slav dalgası bütün Balkan
yarımadasına yayılmaya
baglamıgtı.
Balkanlar'da Avar,
Peçenek, Oguz ve Kuman Türkleri ile gelen bir yenilik vardır. Her
seyden önce yarımadanın, nehir,
göl, dag, yayla, te-pe, vadi,
köy, sehir ve diger yer adları
Türkçelesmis; atlar çogalmıs, ipek, hashas, pirinç ve diger tarım
kültürleri yaygınlastırılmıstır.
Ornegin, etimoloji açısından bu
yarımadanın adı olan "Balkanlar" kelimesi, Türk-çede "Daglar"
anlamını tasıyan bir sözcüktür; Axios
nehrinin adı Vardar olmus;
Lihnidos gölü Ohri adını almıs;
Skardos dagının adı Sar dag olarak Türkçelesmistir v.s. Bu eski Türk boyları yeni sehirler
kur-muslardır, örnegin Kumanova ..Bize kadar gelen Avar özel
isimlerinin her biri itirazsız bir
sekilde Türkçede
açıklanabilmektedir: Bayan, Be-kelabur (baskaman), tudun, kagan, tarkhan,
mergen: "okçu",
solak, kök: (mavi) v.b.
Hırvatların atalarının
Kuzeyden Adriyatik Denizi'ne olan göçlerinde, asagıdaki reisleri
bulunuyordu: Külük-meshur, Kösendzi (zi Türkçe isim
son ekidir, isim muhtemelen Küsendzi idi);
Mugel, Alpel (kahraman),
Tugay (erman), Buga (boga), Fin Mikkela'nın tesbit etmis oldugu gibi.
Bu adların hepsi Türkçe
ve simdiki
halde Avar adlarıdır.
Dalmaçya ile ilgili
Ortaçag vesikalarında çok sayıda belirsiz mengeli ad
arasında, Türkçe ve
Mogolca "Okçu" demek
olan Mergen adı sık sık geçmektedir. Bu sahıs adı XIII. yy'a kadar Hırvatlar
tarafından da kullanılmıstır. Macar kralları adına
Hırvatistan'ı idare eden yüksek rütbe ünvanı
anlamında olan Ban ise
yine Avarca Bagan kelimesinden gelmektedir. Bu rütbe adının kökünü,
Batı-Türkçesi Baga ve eski Bulgarca Bagan kelimesinde görüyoruz.
Sadece Yugoslavya'nın
Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Dalmaçya gibi bölgelerinde
degil, Avarlarla ilgili
buluntulara Balkan- Yarımadasının diger devletlerinde de rastlanmaktadır.
Örnegin Konstan-tines Perphyrogennetes
adı geçen eserinde, Aziz Pankratios'un biyografiainde,
750 sıralarındaki Atina
havalisi Avarlarından söz ederken: "hei Sklavei kei tei Avarei
kaleumenei,"
yâni Avarları Slavlar
diye de adlan-dırdıklarını zikretmektedir. Son zamanlarda Korint'de yapılan
kazıla-rın sonucu olarak
Avarlarla ilgili buluntulara rastlanmaktadır. Arnavutlukta, Prestevac'daki
define de bize
Avarlardan kalmıstır. Ayrıca Balkan yer adlarında da Avarların hatıraları mevcuttur.
Fallmerayer e göre,
bugünkü Pyles'un eskiden adı Mavarine idi ve Eis Ten Avarinen "Avarlardan
gelme" yunanca
deyiminden çıkmıstır ve muhtemelen bir zamanlar burada da Avarların
oturdugunu göstermektedir.
Yukarıda zikredilen ilmî
gerçekleri sadece Macar, Fin ve Türk kö-kenli bilim adamları degil,
Yugoslav ve bazı Rus
tarihçileri de kabul et-mektedirler. Örnegin, Bosnak dilbilimcisi Abdullah
Skalyiç göyle diyor: "Bazı
bilim adamları Türk sözlerinin Balkanlarda ve özellikle Slav dil-lerinde
yerlesmesini Osmanlı Türklerinin bu
yerlere gelmelerine baglamasına
ragmen, reddedilemeyen bir
gerçek vardır ki o da
Osmanlılardan önce Türk milletlerinin etkisinin bu dillerde mevcut olmasıdır.
Bilindigi gibi Avarların Panoniya adlı
genis ovaya gelmesinden ve
bunların Balkan toplumları ile
iliskiye girmesinden itibaren bazı
Türk-Tatar etkilerinin Balkan dillerinde iz bıraktıkları
görülmüstür."
Gyeza Feher ve diger Macar arkeolog-türkologların arastırmaları
Bulgaristan ve öteki Balkan
ülkelerinde eski, Osmanlı -öncesi kitabeler ve heykellerin varlıgını
göstermektedir. Bunların en
tanınmısları Deliorman civarında Aboba, Pliska, Preslav, Madara vb.
yerlesim yerleridir. Özellikle Madara
köyünde bulunan bir atlı heykel "Madara süvarisi" adı altında
Osmanlı-öncesi Türk kültürünün
gözdelerinden birini temsil etmektedir.
Dünyaca tanınmıs bir tarihçi olan Yiriçek'in,
1952 yılında yayınla-nan "_storiya
Sırba"
(Sırpların Tarihi) adlı
eserinin, dördüncü sayfa-sında söyle denir: "Avarlarda önemli kadının
adı
katunmus (Türkçe Hatun). Yenisırpçada
da kaduna sözü Türk kadını demektir. Nitekim gözardı
edilemiyecek kadar
denilebilir ki kökeni belli olmayan bazı slavca sözler Slavların eski
anayurtlarında,
Balkanlara göç etmeden önce, Türk--Tatar etkisi altında meydana gelmistir.
Yiriçek'in bu görüsünü biz diger kaynaklarda da bulduk. Örnegin, Venedik'te San Marco
Kütüphanesin-de bulunan
"Codex Cumanicus" veya Almanca yayınlanan "Kuman-isches
Wörterbuch"ta
Qatun-Xatun. sözünün anlamı Almancada "Prau, besonders von Vornehmen"
olarak verilmistir. Qan Qatuny ise Kaiserin,
Imperatris geklinde almancaya çevrilmistir. Kadın,
bilhassa ön isim olarak
kullanılır.
Kırgız Sözlügü, Katun sözünü "Kılıp
almak" veya "Karı olarak almak," "Katındun" sözünü
ise "Karısı
olan" seklinde sunmaktadır.
Divan-ı
Lügat'it-Türk'te, Katun sözü "Afrasyab'ın kızlarından biri" olarak
açıklanmakta,
Oblagu Katun.: Asil
kadın, Katunlanmak: Han karısı olmak seklinde verilmistir.
Dictionnaire
Türk-Oriental, Hatun sözünü Fransızcaya "Dame de haut parase" yâni "yüksek
soydan kadın"
olarak çevirmistir.
Bu eski sözü aynı anlamda
Sovyetler Birliginde 1976'da yayınlanan Slovar tyurkizmov v
ruskom yazike, yâni
(Türkçe sözlerin Rus Dilindeki Sözlügü)'de ele almaktadır.
Tüm bu ilmî bulgular
kesinlikle gösteriyor ki Osmanlılardan önce Balkanlara göç eden ve
kültürünü etkileyici kılan
eski Avar, Peçenek, Oguz, Kuman ve diger Türk
boyları Balkanlarda ve
özellikle Slav
dille-rinde ve yer adlarında binlerce Türk kökenli sözcükler bırakmıs ve bu dillerin
zenginlesmesini saglayarak, Balkanlarda Türklerin Slavlar ka-dar
eski bir halk, olduklarının
kanıtlarından
birtanesidir. Burada özellikle altını çizdigimiz "Balkanlarda Türklerin Slavlar
kadar
eski bir halk
olduklarına" okuyucuların dikkat etmelerini arzederiz, çünkü B_L_M'de çifte standart
olmaz, Slavlar
Balkanların eski halkı ise, o zaman Türkler de aynı hakka sahiptir. Objektif ve
dürüst
olmak her bilim adamının
vicdan borcudur.
Balkan Yarımadasında
Uzlar-Peçeneklerin ve Selçukluların Kaderde Kıvançta Birlikte
Olmaları
Bir baska özel konunun da dile
getirilmesi gerekmektedir. Bu da Bal-kan Yarımadasının
Uzlarla Peçenek
Türklerinin ve Anadolu Selçuklularının kaderde kıvançta birlikte olmalarıdır.
Bilinen bir gerçektir ki
Uzlarla Peçeneklerin bir kısmı ücretli Bizans askerleri olarak
Balkanlardan Anadolu'ya
geçirilmis ve 26 Agustos 1071 tarihinde olusan
Malazgirt Meydan
Savagı'nda Selçuklulara
kargı savasmaları istenmisti. Ama
Uzlarla Peçenekler kargı tarafta
kendileri gibi Türkçe
konusanları
görerek, onların soydasları oldugunu fark edince, Bizans
cephesini terkedip,
gönüllü olarak, Selçukluların safına geçmisler, Bizanslılara beraber
saldırmıslardır. Oysa savasın baslangıcında Selçuklu ordusu, Bizans -ordusunun üçte biri kadardı.
Ama bu Dogu Roma ordusunda bulunan
Uzlarla Peçenekler, bir Türk ordusuyla savastıkla-rını
anlayınca ve Selçuklular
tarafına geçtiklerinde cephedeki durum ol-dukça degismistir.
Karargâhından çok uzaklasmıs olan imparator ne yapacagını sasır-dı. Geri çekilmek
isterken ordusunda karısıklık çıktı. Bu fırsatı
kaçır-mayan Alp Arslan, hemen ordusunu düsman
üzerine yöneltti.
Pusudaki Türk askerleri de yerlerinden çıkarak Dogu Roma ordusunu yanlardan
vurdular ve gerisine
sarktılar. Türk ordusu, düsmanı agır bir bozguna ugrattı. Dogu Roma
imparatoru Romanos
Diogenos/Roman Diojen sonuna kadar savastıktan sonra yaralanarak tutsak
düstü.
Alp Arslan, kendini begenmis imparatora çok iyi davrandı. Hatırını sordu,
teselli edici
sözler söyledi. Onunla
bir antlasma yaptı. _mparator, Dogu Anadolu'yu Selçuklulara bırakıyor, her
yıl vergi ödemeye söz
ve-riyordu. Sultan, tutsak alınan Dogu Roma askerlerini serbest bıraktı.
_mparatorun yanına koruyucu
askerler verdigi Böylece Büyük
Selçuk-lu sultanı Alp Arslan ile
Dogu Roma imparatoru Roman Diojen
arasında olusan Malazgirt Savası, Balkan Yarımadasının
Uzlarla Peçenek
Türk-lerinin ve Anadolu Selçuklu Türklerinin kaderde kıvançta birlikte
ol-maları
sayesinde zaferle
sonuçlanmıstır. Bu zaferin çok önemli sonuçları olmustur. Bundan sonra on yıl
gibi bir sürede Anadolu
bir Türk yurdu haline geldi. Selçuklularla birlikte Anadolu'da Balkan
Yarımadasından gelen
Uzlarla-Peçenekler ve Kumanlar da bir çok yerlesim yerleri kur-dular ve
Anadolu'nun Türklestirilmesinde katkıda
bulundular.
1071 yılından sonraki
dönemlerde de Bizans, Balkanlardaki Uzlar, Peçenekler, Kumanlar ve
diger eski Türk boylarını
Selçuklular ve Os-manlılara kargı kullanmayı istemis, ama
basaramamıstı. Tam tersine onikinci ve onüçüncü
yüzyıllarda Kuman ve Selçuklu birliklerini
müttefik olarak
görmekteyiz. Örnegin Bizans 1259 sonbaharında Kuman ve Selçuklu birliklerinden
olusan kuvvetli bir ordu ile
Pelagonia vadisinde Batı Avrupa devletlerinin Üçlü ittifak askerini
müthis bir hezimete ugrattı.23 Kuman, Selçuklu ve sonradan Osmanlı
askerleri Bizans ve Avrupa
topraklarında yerlesmis ve buralara kendi dillerinden isimler vermisler.
Bu kültürel etkilesimin derin kökenleri günümüzde
de kullanılan bazı yer adlarında izlerini
göstererek,
tabiat-kültür iligkisinin sosyal ilimlerin en önemli konularından birisi oldugunu
kanıtlamaktadır. Çünkü
bize son derece kıymetli veriler saglamaktadır.
Bilindigi gibi, Ankara'nın Esenboga yolu üzerinde Peçenek adlı bir köy
bulunmaktadır;
Kızılcahamam ve
Çamlıdere arasında Peçenek ve Alisdagı adlı yerler mevcuttur;
Ankara ve Kırsehir arasındaki Kaman
kasabasının ve Elbistan'ın Batısında Göksün yanında
bulunan Kaman Dagının adı Kuman Türklerinin
adına benzemektedir:
Afyon ile Isparta
arasında Kumalar Dagı yer almaktadır; Konya'nın Güneyinde Hadım
kasabası yakınlarında Taskent adlı bir yer
bulunmaktadır.
Elazıg yakınlarında Hazardagı., Hazar Gölü ve Hazar adlı bir kasaba
vardır;
Elbistan ile Kayseri
arasındaki bölgedeki birçok yerin adı Makedonya'da da halen
kullanılmaktadır.
Elbistandaki Sardagı gibi, Makedonya'da da Kosova özerk
bölgesine kadar uzanan aynı
adda bir dag vardır;
Maras'ın Çardak ilçesinin adına
Makedonya'da da rastlanmakta; Elbistan'ın Alemdar ve
Adana _linin Tufanbeyli kasabalarının
adı, Makedonya da, Gostivar kökenli bazı ailelerin
soyadlarıdır. Bu husus
arada bir bag bulundugunu hatıra getirmektedir. Gostivar'lı Alemdar Ailesi
_stanbul'un en önemli
sanayicilerinden biridir.
Konya'nın Güneyindeki
Karaagaç
kasabasının adı Makedonya'nın Gostivar kentindeki
verimli bir ovanın ve
semtin adını hatırlatıyor; Anadolu'daki Dutluca gibi birçok yer adına
Makedonya'da sık sık
rastlanmaktadır, örnegin Vardarbasında bulunan
Gostivar kenti ile Baniçe
köyü arasındaki semtin
adı Dutluktur;
Karadeniz'de Rize
yakınlarındaki Kalkandere ile Trabzon ve Gümüs-hane arasındaki
Kalkanlı, dagları gibi, Makedonya'da Sar Dagın eteklerinde yerlesmis
Kalkandelen adlı sirin bir
kent vardır;
Çorum'un _skilip kasabasının adı
Makedonya'nın baskenti olan
Üsküp'ün adını hatırlatır.
Trakya'da Kırklareli
civarında ve Bursa'da Mudanya ilçesi yanında birer Üsküp kasabası vardır.
Tekirdag'ın Sarköy ilçesi Makedonya'daki Sardag köylerini hatırla-tır. Aynı zamanda her iki
ülkede birer Kurudag/Suva Gora/vardır.
Anadolu'da Derbend gibi
birçok yer adının benzerine Makedonya'da rastlanmaktadır.
Fırat Irmagının kollarından biri olan
Karasu adı Orta Asya ve Makedonya'da
kullanılmaktadır. (Çırna
Reka v.s.;)
Tıpkı Anadolu'da oldugu gibi Makedonya'da da birçok
yer adı Koca sözünden türemedir,
örnegin: Gostivar ile Debre sehirleri arasında bulunan Kocacık köyünde
Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi dogmus, son-ra Selânik'e, göç etmistir. Anadolu'da bu gibi yer adları hemen her
bölgede
mevcuttur, örnegin:
Mardin yakınlarındaki
Kocatepe,
Beypazarı ve Mihaliççık
arasındaki Kocaarkoç Tepesi, Edremit'in Ku-zeyindeki Kazdogan
Kocakatran, Tepesi;
Van gölü civarında Ercis ve Patnos arasındaki
Kocapınar;
Karadenizde Bolu ve Eregli arasındaki Akçakoca kasabası
ile Akça-kocadagları;
Kocaeli sehri v.s.
Bu örnekleri çogaltmak mümkündür.
Yukarıda zikredilen yer
adlarının takıldıgı tarihi tespit etmek kolay degildir. Zaten bu, bir
baska arastırmanın özel konusu olabilir. Hipotez olarak
denilebilir ki zikredilen yer adlarının bir
kısmı Anadolu'nun eski
uygarlıklarından kalan toponimlerdir, sonra Türk boyları göç ettiklerinde
bunları kendi fonetik
kurallarına uygulayarak ses uyumu ve bir nevi Türkçe anlam da
saglamıslardır. Bu yer adlarının diger bir kısmı Türk boylarından konulmustur ve, en nihayet diger
bir çok yer adı zamanla
degistirilmistir. Hangi yer adının ne zaman konulmus oldugu bu
tebligimizin konusu degildir.
Bu kez zikredilen yer
adlarının dile getirilmesinin amacı Anadolu ve Yugoslavya ile tüm
Balkan Yarımadasındaki
Türk kültür bütünlügünü kanıtlamaktır. Bu bütünlük Osmanlı-Öncesi
Uzlar, Peçenek, Kuman
Türkleriyle baslamıs, Osmanlılarla
tamamlanmıs bir canlı süreçtir.
Ni-tekim, bazı yapılan
arastırmalar
Anadolu'da birçok yer adının Avar, Pe-çenek ve Kuman kökenli
oldugunu kanıtlamıstır. Bu gibi önemli sonuçlar belli
sempozyumlarda da sunulmus ve
savunulmustur. Örnegin, 11-13 Eylül 1984 tarihinde, Ankara'da
düzenlenen "Türk Yer Adları
Sempozyumu"
bildirilerine bakılırsa birçok örnek dile getirilebilir. Prof. Dr. Mehmet Eröz
"Sosyolojik Yönden
Yer Adları" baslıklı bildirisinde sunları
zikretmektedir: "Milli kültür
mirasımızdan anlıyoruz
ki, göçebe, yarı göçebe ve yerlesik Türk toplulukları en eski çaglardan
beri, arazi parçalarını
ad-landırıp, belirtmede, adetâ bir cografyacı dikkati ile durmuslardır. Bu yer
adları, topluluk
vicdanında yagaınıs, Akdeniz kıyılarına ve Balkan-lar'a kadar getirilmistir. ... Avar
Türkleri ile ilgili
olanlar: Tokat'ta; Yu-karıavara/Yukarıgüçlü/ ve Avara/ Serenli; Hazar Türkleri
ile
ilgili olanlar:
Hazara/Kayaboyun/-Van, Hazara/Kırkçalı/-Van,Hazar/Plâjköy/-Elazıg, Hazeri/Anıl/-
Tunceli,
Küçükharzıyan-(Küçüksütlüce)-Kars,Hazor-kek/Günbahçe/-Sivas,Hazerkozan/Ikidere/-
Trabzon,Hazergrat/_kizce/Balıkesir,
Hazerek/Tandırbası/-Erzincan;
Peçenek Türkleri ile ilgili
olan-lar:
Peçenek/Tarlacık/-Kahramanmaras, Peçeme/Biçer/Konya; Kuman Türkleri ile
ilgili olanlar:
Asagı kumanit/Trabzon/v.s.
Uzlar-Pegenek-Kumanlar ve Selçuklu-Osmanlıların Kaynasması Avar, Uzlar-Peçenek ve
Kuman Türklerinin
ardından Anadolu'dan Balkan Yarımadasına ve dolayısıyle bugünkü
Yugoslavya topraklarına
geçen Osmanlılar, buralarda Türkçe yer adlarına ve Türkçe konusan yerli
halka rastlamaktan elbette
ki sevinç duymuslardır. Çünkü, Osmanlılar'dan önce Bulgaristan'da
Bulgar-Tatar karısımı bir kuvvet hâkimdi.24
Sırbistan Çarı Dusan'ın
(1331-1355) en sadık
koruyucuları ücretli
Peçenek askerleriydi.
Çar Dusan birçok yer adını yazılı
belgelerinde, örnegin
Chrysovuly' adlı yazılarında
Sırplastırmaya yönelik çaba göstermis, ama basarama-mıstır. Örnegin, Vardar nehrinin adı Çar
Dusan'ın Chrysovuly adlı
bel-gelerinde "Velika," yâni, "Büyük nehir" diye geçmesine
ragmen, halk
arasında hiçbir zaman
tutmadı. Günümüzde de sadece Yugoslavya Türk-leri degil, Makedonlar,
Sırplılar ve tüm diger Yugoslavlar bu nehirin adını
Vardar olarak kullanmaktadırlar Aynı durum
Kumanova adlı sehir için, ve Sar Dagı, Karaorman, Kaymakçalan ve birçok diger Türk kökenli
ortak yer adları için de
geçerlidir.
Ondördüncü yüzyılda
Osmanlılar Balkanlara ve dolayısıyla bugün-kü Yugoslavya
topraklarına geçince
oradaki eski Türk boylarıyla kaynasmıs ve hep beraber Türkçeyi yüzyıllar
boyunca hakim kılmıslardır. Türkçe, Balkan
Yarımadasının ve Güney Avrupa'nın Lingua
Franka'-sıydı. Baska bir deyisle, günümüzde _ngilizce neyse, altıyüz yıl Türkçe aynı uluslararası
etken bir kültür unsuru
rolünü basarıyla oynamıstır. Örnegin, Sırp Edebî dilinin temelini atan, ilk
grameri ve ilk sözlügü ha-zırlayan Vuk Karaciç, 1818
yılında Birinci ve 1852'de _kinci
Sözlügünü
yayımladıgında iki bin Türkçe sözü Sırp
Dilinin Sözlügünde vermek
zo-runda kalmıstır. Çünkü
esanlamlı Sırpça kelimeler
bulunmaz. Bu demektir ki Türkçenin kültürel etkisi Yugoslavyâ da ve
tüm Balkan Yarımadası
ülkelerinde o kadar derin kökler salmıs ki, sökmek ve at-mak hiç de kolay
degildir. Sırp Edebî dilini ve ilk
sözlügünü hazırlayan Vuk Karaciç
1818'de iki bin Türkçe sözcük
kullanmak zorunda
kaldıysa, günümüzün Sırpça'sında 8.000 Türkçe sözcük canlı bir sekilde
kullanılmaktadır ki,
bunu özel sözlükler de göstermektedir.25 Benzeri durumlar Balkan dillerinin
her birisinde mevcuttur.
Sovyetler Birliginde de 1976 yılından bu yana Rus dilinde Türkçe
sözcükleri kapsayan
sözlükler yayımlanmaktadır.
Bunların yanı sıra Sarı
Saltık dervislerinin de Balkanlar'da Osmanlı- öncesi dönemdeki rolü
büyüktü.
Türk kültürünün etkisi
sadece yabancı diller üzerinde degil, aynı zamanda folklor, halk
edebiyatı, müzik,
mimari, sanat, tarım kültürü ve hayatın her dalında hissedilmektedir. Bu derin
köklü Türk etkisinin
nedeni her seyden önce hosgörüye
dayanmaktadır. Baskı ile verilmis olsaydı,
Osmanlı Devletinin 1912
yılında çöküsünden sonra Türk kültürünün etkisi sökülüp atılırdı. Ama
aradan tam 77 yıl
geçmesine ragmen, Bal-kanlarda Türk iktidarı olmaksızın, Türk kültürü devam
etmektedir.
Sonuç
Bize arastırmalarımız Balkanlar'a göç
etmeyen milletlerin sayısının yok denilecek kadar az
oldugunu göstermektedir. Bazı
milletlerin daha erken, ötekilerinin daha geç tarihlerde göç ederek
hepsinin degisik dönemlerde Balkanlar'a yerlestikleri görülmektedir.28 Gerçek sudur ki öteki göç
eden milletler gibi
Türkler Balkanlar'da Osmanlı-öncesi dönemden beri yerli halk olarak
yasamaktadırlar.
Burada ortaya çıkan
nokta sudur ki Türk kültürünün özü hosgörü oldugu için terk
edilen
topraklarda bu kültürün
kökenleri ürünlerini sek-sen yıl sonra da vermeye devam etmektedir.
1071'de Malazgirt'te ve
1389'da Kosova Savasından ve zaferlerinden sonra da hiçbir millete
kat-liam yapmayan Türkler,
hosgörüleri
ile insanlık niteligini yüceltmisler-dir. Bu üstün degerler
etrafında Osmanlı-öncesi
Türk kültürünün izleri ister Balkanlarda olsun, ister Anadolu'da ve
Kafkasya ile Orta
Asya'da olsun her yerde aynı insancıl yapıcılıgının sürecidir. Bir milli
kültürün
tümü, ne bir hanedandan,
ne bir tek boydan ibarettir. Her büyük mille-tin tarihi gibi, Türk ulusunun
dil ve kültür bütünlügü de bir büyük akım ve top
yekûn boyların katkısından, bütün uygar
insanlıgın degerlendirdigi ısık verici hosgörüden ve yapıcılıktan meydana gelmistir.
Kaynak;prof dr.Muzaffer Tufay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder