4 Mayıs 2013 Cumartesi

Balkanlarda Osmanlı öncesi Türk İzleri

Balkanlarda Osmanlı öncesi Türk İzleri  
Karadeniz ve Adriyatik arasında yer alan Balkan yarımadası Erken Bizans devrinde Milletlerin
Büyük Göç hareketlerinin sahnesi olmus, M.S besinci, altıncı, yedinci yüzyıllarda Avar ve diger Türk
kavimleri Slavların önderleri ve egiticileri, savaslarda ise müttefikleri olmuslardır.Farsça ve
Fransızcadakinin tam tersi olarak,Türkçe'de Avar kav-minin adının anlamı "dik kafalı" demektir.
Avarların Slavlara yaptıgı etkiyi anlayabilmek için en eski Rus yıllıklarına atıfta bulunmamız ye-terlidir:
"Avarlar Slavları sefalete terkettiler. Slav kadınlarını kendilerine ait olarak gördüler."
Eski çaglardan kalma anıtları ve kalıntıları ilmî açıdan inceleyen arkeologlar Macaristan,
Bulgaristan ve Yugoslavya'nın bazı yerlesim yerlerinde Avar Türklerinin izine rastlamıslardır.
Örnegin, Sırbistan'daki ÇELAREVO bölgesindeki yapılan arkeolojik kazılarda Avar mezarlıkla-rı
kesfedilmistir. Günümüzde Adriyatik sahilindeki Bar-Tivar adlı Ka-radag sehrinde ise Avarlar ve
Karasöz Yörüklerinin kaynasmasından meydana gelmis Türkçe konusan bir nüfus mevcuttur.
Günümüzün Yugoslavya Federasyonu içinde Karadag Cumhuriyeti-nin Adriyatik sahilinde
yer alan Bar (Tivar-Antibari)'nin eski adı Civi-tas Avaronım (Avarların sehri) idi.Bu gerçegi arşiv
belgelerine dayanarak Macar bilim adamı Prof. Laszlo Rasonyi gösterirken, ondan tamamen
bagımsız olarak, yâni L. Râsonyi'nin eserinden hiç haberi olmadan, Yugoslavya yazarlarından
Altay Suroy, günümüzün Bar Türkleri arasında yaptıgı bir arastırmanın sonucunu Piristine'de
çıkan"Tan"dergisinde yayınlayarakProf.Rasonyi'nin tezini desteklemektedir.Altay Suroy, Aralık
1971-Ocak 1972'de söyle yazıyordu: "Adriatik Denizi'nin en kuzeyinde yasayan Bar Türkleri
dillerini (Türkçeyi) ve âdetlerini koruyabilmisler ve tarihlerini bilmektedirler. Karasözoglu adını
tasıyan dedelerinin de-desi Bar'ı fethederek, Roma'ya gitmek istemis ama gemileri batmıs.”
Tuna'nın güney yörelerine de cebren iskân etmislerdir. Böylece, Bizans, Balkanlarda ve Dogu
Avrupa'da gittikçe artan bir hareketlilik ve kargasa ile yüz yüze geldi: Bizans artık Avarlar ve
onlara tâbi olan orta Tuna bölgesi Slav kabilelerinin artan baskısı ile karsı karsıyaydı. Bunun bir
sonucu olarak Bizans'ın Sava ve Tuna geçitlerini koruyan savunma noktalarında siddetli bir
mücadele basladı.Uzun ve zorlu bir kuşatmadan sonra Avar Kaganı Bayan582 yılında Sirnium'a
girdi. _ki yıl sonra Viminacium ve geçici bir süre için Singidunum (bugünkü adı Belgrad) da düstü.
Artık Bizans savunma duvarı yıkılmıs ve Avar-Slav dalgası bütün Balkan yarımadasına yayılmaya
baglamıgtı.
Balkanlar'da Avar, Peçenek, Oguz ve Kuman Türkleri ile gelen bir yenilik vardır. Her
seyden önce yarımadanın, nehir, göl, dag, yayla, te-pe, vadi, köy, sehir ve diger yer adları
Türkçelesmis; atlar çogalmıs, ipek, hashas, pirinç ve diger tarım kültürleri yaygınlastırılmıstır.
Ornegin, etimoloji açısından bu yarımadanın adı olan "Balkanlar" kelimesi, Türk-çede "Daglar"
anlamını tasıyan bir sözcüktür; Axios nehrinin adı Vardar olmus; Lihnidos gölü Ohri adını almıs;
Skardos dagının adı Sar dag olarak Türkçelesmistir v.s. Bu eski Türk boyları yeni sehirler
kur-muslardır, örnegin Kumanova ..Bize kadar gelen Avar özel isimlerinin her biri itirazsız bir
sekilde Türkçede açıklanabilmektedir: Bayan, Be-kelabur (baskaman), tudun, kagan, tarkhan,
mergen: "okçu", solak, kök: (mavi) v.b.
Hırvatların atalarının Kuzeyden Adriyatik Denizi'ne olan göçlerinde, asagıdaki reisleri
bulunuyordu: Külük-meshur, Kösendzi (zi Türkçe isim son ekidir, isim muhtemelen Küsendzi idi);
Mugel, Alpel (kahraman), Tugay (erman), Buga (boga), Fin Mikkela'nın tesbit etmis oldugu gibi.
Bu adların hepsi Türkçe ve simdiki halde Avar adlarıdır.
Dalmaçya ile ilgili Ortaçag vesikalarında çok sayıda belirsiz mengeli ad arasında, Türkçe ve
Mogolca "Okçu" demek olan Mergen adı sık sık geçmektedir. Bu sahıs adı XIII. yy'a kadar Hırvatlar
tarafından da kullanılmıstır. Macar kralları adına Hırvatistan'ı idare eden yüksek rütbe ünvanı
anlamında olan Ban ise yine Avarca Bagan kelimesinden gelmektedir. Bu rütbe adının kökünü,
Batı-Türkçesi Baga ve eski Bulgarca Bagan kelimesinde görüyoruz.
Sadece Yugoslavya'nın Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Dalmaçya gibi bölgelerinde
degil, Avarlarla ilgili buluntulara Balkan- Yarımadasının diger devletlerinde de rastlanmaktadır.
Örnegin Konstan-tines Perphyrogennetes adı geçen eserinde, Aziz Pankratios'un biyografiainde,
750 sıralarındaki Atina havalisi Avarlarından söz ederken: "hei Sklavei kei tei Avarei kaleumenei,"
yâni Avarları Slavlar diye de adlan-dırdıklarını zikretmektedir. Son zamanlarda Korint'de yapılan
kazıla-rın sonucu olarak Avarlarla ilgili buluntulara rastlanmaktadır. Arnavutlukta, Prestevac'daki
define de bize Avarlardan kalmıstır. Ayrıca Balkan yer adlarında da Avarların hatıraları mevcuttur.
Fallmerayer e göre, bugünkü Pyles'un eskiden adı Mavarine idi ve Eis Ten Avarinen "Avarlardan
gelme" yunanca deyiminden çıkmıstır ve muhtemelen bir zamanlar burada da Avarların
oturdugunu göstermektedir.
Yukarıda zikredilen ilmî gerçekleri sadece Macar, Fin ve Türk kö-kenli bilim adamları degil,
Yugoslav ve bazı Rus tarihçileri de kabul et-mektedirler. Örnegin, Bosnak dilbilimcisi Abdullah
Skalyiç göyle diyor: "Bazı bilim adamları Türk sözlerinin Balkanlarda ve özellikle Slav dil-lerinde
yerlesmesini Osmanlı Türklerinin bu yerlere gelmelerine baglamasına ragmen, reddedilemeyen bir
gerçek vardır ki o da Osmanlılardan önce Türk milletlerinin etkisinin bu dillerde mevcut olmasıdır.
Bilindigi gibi Avarların Panoniya adlı genis ovaya gelmesinden ve bunların Balkan toplumları ile
iliskiye girmesinden itibaren bazı Türk-Tatar etkilerinin Balkan dillerinde iz bıraktıkları
görülmüstür."
Gyeza Feher ve diger Macar arkeolog-türkologların arastırmaları Bulgaristan ve öteki Balkan
ülkelerinde eski, Osmanlı -öncesi kitabeler ve heykellerin varlıgını göstermektedir. Bunların en
tanınmısları Deliorman civarında Aboba, Pliska, Preslav, Madara vb. yerlesim yerleridir. Özellikle Madara
köyünde bulunan bir atlı heykel "Madara süvarisi" adı altında Osmanlı-öncesi Türk kültürünün
gözdelerinden birini temsil etmektedir.
Dünyaca tanınmıs bir tarihçi olan Yiriçek'in, 1952 yılında yayınla-nan "_storiya Sırba"
(Sırpların Tarihi) adlı eserinin, dördüncü sayfa-sında söyle denir: "Avarlarda önemli kadının adı
katunmus (Türkçe Hatun). Yenisırpçada da kaduna sözü Türk kadını demektir. Nitekim gözardı
edilemiyecek kadar denilebilir ki kökeni belli olmayan bazı slavca sözler Slavların eski
anayurtlarında, Balkanlara göç etmeden önce, Türk--Tatar etkisi altında meydana gelmistir.
Yiriçek'in bu görüsünü biz diger kaynaklarda da bulduk. Örnegin, Venedik'te San Marco
Kütüphanesin-de bulunan "Codex Cumanicus" veya Almanca yayınlanan "Kuman-isches
Wörterbuch"ta Qatun-Xatun. sözünün anlamı Almancada "Prau, besonders von Vornehmen"
olarak verilmistir. Qan Qatuny ise Kaiserin, Imperatris geklinde almancaya çevrilmistir. Kadın,
bilhassa ön isim olarak kullanılır.
Kırgız Sözlügü, Katun sözünü "Kılıp almak" veya "Karı olarak almak," "Katındun" sözünü
ise "Karısı olan" seklinde sunmaktadır.
Divan-ı Lügat'it-Türk'te, Katun sözü "Afrasyab'ın kızlarından biri" olarak açıklanmakta,
Oblagu Katun.: Asil kadın, Katunlanmak: Han karısı olmak seklinde verilmistir.
Dictionnaire Türk-Oriental, Hatun sözünü Fransızcaya "Dame de haut parase" yâni "yüksek
soydan kadın" olarak çevirmistir.
Bu eski sözü aynı anlamda Sovyetler Birliginde 1976'da yayınlanan Slovar tyurkizmov v
ruskom yazike, yâni (Türkçe sözlerin Rus Dilindeki Sözlügü)'de ele almaktadır.
Tüm bu ilmî bulgular kesinlikle gösteriyor ki Osmanlılardan önce Balkanlara göç eden ve
kültürünü etkileyici kılan eski Avar, Peçenek, Oguz, Kuman ve diger Türk boyları Balkanlarda ve
özellikle Slav dille-rinde ve yer adlarında binlerce Türk kökenli sözcükler bırakmıs ve bu dillerin
zenginlesmesini saglayarak, Balkanlarda Türklerin Slavlar ka-dar eski bir halk, olduklarının
kanıtlarından birtanesidir. Burada özellikle altını çizdigimiz "Balkanlarda Türklerin Slavlar kadar
eski bir halk olduklarına" okuyucuların dikkat etmelerini arzederiz, çünkü B_L_M'de çifte standart
olmaz, Slavlar Balkanların eski halkı ise, o zaman Türkler de aynı hakka sahiptir. Objektif ve dürüst
olmak her bilim adamının vicdan borcudur.
Balkan Yarımadasında Uzlar-Peçeneklerin ve Selçukluların Kaderde Kıvançta Birlikte
Olmaları
Bir baska özel konunun da dile getirilmesi gerekmektedir. Bu da Bal-kan Yarımadasının
Uzlarla Peçenek Türklerinin ve Anadolu Selçuklularının kaderde kıvançta birlikte olmalarıdır.
Bilinen bir gerçektir ki Uzlarla Peçeneklerin bir kısmı ücretli Bizans askerleri olarak
Balkanlardan Anadolu'ya geçirilmis ve 26 Agustos 1071 tarihinde olusan Malazgirt Meydan
Savagı'nda Selçuklulara kargı savasmaları istenmisti. Ama Uzlarla Peçenekler kargı tarafta
kendileri gibi Türkçe konusanları görerek, onların soydasları oldugunu fark edince, Bizans
cephesini terkedip, gönüllü olarak, Selçukluların safına geçmisler, Bizanslılara beraber
saldırmıslardır. Oysa savasın baslangıcında Selçuklu ordusu, Bizans -ordusunun üçte biri kadardı.
Ama bu Dogu Roma ordusunda bulunan Uzlarla Peçenekler, bir Türk ordusuyla savastıkla-rını
anlayınca ve Selçuklular tarafına geçtiklerinde cephedeki durum ol-dukça degismistir.
Karargâhından çok uzaklass olan imparator ne yapacagını sasır-dı. Geri çekilmek
isterken ordusunda karısıklık çıktı. Bu fırsatı kaçır-mayan Alp Arslan, hemen ordusunu düsman
üzerine yöneltti. Pusudaki Türk askerleri de yerlerinden çıkarak Dogu Roma ordusunu yanlardan
vurdular ve gerisine sarktılar. Türk ordusu, düsmanı agır bir bozguna ugrattı. Dogu Roma
imparatoru Romanos Diogenos/Roman Diojen sonuna kadar savastıktan sonra yaralanarak tutsak
stü.
Alp Arslan, kendini begenmis imparatora çok iyi davrandı. Hatırını sordu, teselli edici
sözler söyledi. Onunla bir antlasma yaptı. _mparator, Dogu Anadolu'yu Selçuklulara bırakıyor, her
yıl vergi ödemeye söz ve-riyordu. Sultan, tutsak alınan Dogu Roma askerlerini serbest bıraktı.
_mparatorun yanına koruyucu askerler verdigi Böylece Büyük Selçuk-lu sultanı Alp Arslan ile
Dogu Roma imparatoru Roman Diojen arasında olusan Malazgirt Savası, Balkan Yarımadasının
Uzlarla Peçenek Türk-lerinin ve Anadolu Selçuklu Türklerinin kaderde kıvançta birlikte ol-maları
sayesinde zaferle sonuçlanmıstır. Bu zaferin çok önemli sonuçları olmustur. Bundan sonra on yıl
gibi bir sürede Anadolu bir Türk yurdu haline geldi. Selçuklularla birlikte Anadolu'da Balkan
Yarımadasından gelen Uzlarla-Peçenekler ve Kumanlar da bir çok yerlesim yerleri kur-dular ve
Anadolu'nun Türklestirilmesinde katkıda bulundular.
1071 yılından sonraki dönemlerde de Bizans, Balkanlardaki Uzlar, Peçenekler, Kumanlar ve
diger eski Türk boylarını Selçuklular ve Os-manlılara kargı kullanmayı istemis, ama
basaramamıstı. Tam tersine onikinci ve onüçüncü yüzyıllarda Kuman ve Selçuklu birliklerini
müttefik olarak görmekteyiz. Örnegin Bizans 1259 sonbaharında Kuman ve Selçuklu birliklerinden
olusan kuvvetli bir ordu ile Pelagonia vadisinde Batı Avrupa devletlerinin Üçlü ittifak askerini
müthis bir hezimete ugrattı.23 Kuman, Selçuklu ve sonradan Osmanlı askerleri Bizans ve Avrupa
topraklarında yerlesmis ve buralara kendi dillerinden isimler vermisler.
Bu kültürel etkilesimin derin kökenleri günümüzde de kullanılan bazı yer adlarında izlerini
göstererek, tabiat-kültür iligkisinin sosyal ilimlerin en önemli konularından birisi oldugunu
kanıtlamaktadır. Çünkü bize son derece kıymetli veriler saglamaktadır.
Bilindigi gibi, Ankara'nın Esenboga yolu üzerinde Peçenek adlı bir köy bulunmaktadır;
Kızılcahamam ve Çamlıdere arasında Peçenek ve Alisdagı adlı yerler mevcuttur;
Ankara ve Kırsehir arasındaki Kaman kasabasının ve Elbistan'ın Batısında Göksün yanında
bulunan Kaman Dagının adı Kuman Türklerinin adına benzemektedir:
Afyon ile Isparta arasında Kumalar Dagı yer almaktadır; Konya'nın Güneyinde Hadım
kasabası yakınlarında Taskent adlı bir yer bulunmaktadır.
Elazıg yakınlarında Hazardagı., Hazar Gölü ve Hazar adlı bir kasaba vardır;
Elbistan ile Kayseri arasındaki bölgedeki birçok yerin adı Makedonya'da da halen
kullanılmaktadır.
Elbistandaki Sardagı gibi, Makedonya'da da Kosova özerk bölgesine kadar uzanan aynı
adda bir dag vardır;
Maras'ın Çardak ilçesinin adına Makedonya'da da rastlanmakta; Elbistan'ın Alemdar ve
Adana _linin Tufanbeyli kasabalarının adı, Makedonya da, Gostivar kökenli bazı ailelerin
soyadlarıdır. Bu husus arada bir bag bulundugunu hatıra getirmektedir. Gostivar'lı Alemdar Ailesi
_stanbul'un en önemli sanayicilerinden biridir.
Konya'nın Güneyindeki Karaagaç kasabasının adı Makedonya'nın Gostivar kentindeki
verimli bir ovanın ve semtin adını hatırlatıyor; Anadolu'daki Dutluca gibi birçok yer adına
Makedonya'da sık sık rastlanmaktadır, örnegin Vardarbasında bulunan Gostivar kenti ile Baniçe
köyü arasındaki semtin adı Dutluktur;
Karadeniz'de Rize yakınlarındaki Kalkandere ile Trabzon ve Gümüs-hane arasındaki
Kalkanlı, dagları gibi, Makedonya'da Sar Dagın eteklerinde yerlesmis Kalkandelen adlı sirin bir
kent vardır;
Çorum'un _skilip kasabasının adı Makedonya'nın baskenti olan Üsküp'ün adını hatırlatır.
Trakya'da Kırklareli civarında ve Bursa'da Mudanya ilçesi yanında birer Üsküp kasabası vardır.
Tekirdag'ın Sarköy ilçesi Makedonya'daki Sardag köylerini hatırla-tır. Aynı zamanda her iki
ülkede birer Kurudag/Suva Gora/vardır.
Anadolu'da Derbend gibi birçok yer adının benzerine Makedonya'da rastlanmaktadır.
Fırat Irmagının kollarından biri olan Karasu adı Orta Asya ve Makedonya'da
kullanılmaktadır. (Çırna Reka v.s.;)
Tıpkı Anadolu'da oldugu gibi Makedonya'da da birçok yer adı Koca sözünden türemedir,
örnegin: Gostivar ile Debre sehirleri arasında bulunan Kocacık köyünde Atatürk'ün babası Ali Rıza
Efendi dogmus, son-ra Selânik'e, göç etmistir. Anadolu'da bu gibi yer adları hemen her bölgede
mevcuttur, örnegin:
Mardin yakınlarındaki Kocatepe,
Beypazarı ve Mihaliççık arasındaki Kocaarkoç Tepesi, Edremit'in Ku-zeyindeki Kazdogan
Kocakatran, Tepesi;
Van gölü civarında Ercis ve Patnos arasındaki Kocapınar;
Karadenizde Bolu ve Eregli arasındaki Akçakoca kasabası ile Akça-kocadagları;
Kocaeli sehri v.s.
Bu örnekleri çogaltmak mümkündür.
Yukarıda zikredilen yer adlarının takıldıgı tarihi tespit etmek kolay degildir. Zaten bu, bir
baska arastırmanın özel konusu olabilir. Hipotez olarak denilebilir ki zikredilen yer adlarının bir
kısmı Anadolu'nun eski uygarlıklarından kalan toponimlerdir, sonra Türk boyları göç ettiklerinde
bunları kendi fonetik kurallarına uygulayarak ses uyumu ve bir nevi Türkçe anlam da
saglamıslardır. Bu yer adlarının diger bir kısmı Türk boylarından konulmustur ve, en nihayet diger
bir çok yer adı zamanla degistirilmistir. Hangi yer adının ne zaman konulmus oldugu bu
tebligimizin konusu degildir.
Bu kez zikredilen yer adlarının dile getirilmesinin amacı Anadolu ve Yugoslavya ile tüm
Balkan Yarımadasındaki Türk kültür bütünlügünü kanıtlamaktır. Bu bütünlük Osmanlı-Öncesi
Uzlar, Peçenek, Kuman Türkleriyle baslamıs, Osmanlılarla tamamlanmıs bir canlı süreçtir.
Ni-tekim, bazı yapılan arastırmalar Anadolu'da birçok yer adının Avar, Pe-çenek ve Kuman kökenli
oldugunu kanıtlamıstır. Bu gibi önemli sonuçlar belli sempozyumlarda da sunulmus ve
savunulmustur. Örnegin, 11-13 Eylül 1984 tarihinde, Ankara'da düzenlenen "Türk Yer Adları
Sempozyumu" bildirilerine bakılırsa birçok örnek dile getirilebilir. Prof. Dr. Mehmet Eröz
"Sosyolojik Yönden Yer Adları" baslıklı bildirisinde sunları zikretmektedir: "Milli kültür
mirasımızdan anlıyoruz ki, göçebe, yarı göçebe ve yerlesik Türk toplulukları en eski çaglardan
beri, arazi parçalarını ad-landırıp, belirtmede, adetâ bir cografyacı dikkati ile durmuslardır. Bu yer
adları, topluluk vicdanında yagaınıs, Akdeniz kıyılarına ve Balkan-lar'a kadar getirilmistir. ... Avar
Türkleri ile ilgili olanlar: Tokat'ta; Yu-karıavara/Yukarıgüçlü/ ve Avara/ Serenli; Hazar Türkleri ile
ilgili olanlar: Hazara/Kayaboyun/-Van, Hazara/Kırkçalı/-Van,Hazar/Plâjköy/-Elazıg, Hazeri/Anıl/-
Tunceli, Küçükharzıyan-(Küçüksütlüce)-Kars,Hazor-kek/Günbahçe/-Sivas,Hazerkozan/Ikidere/-
Trabzon,Hazergrat/_kizce/Balıkesir, Hazerek/Tandırbası/-Erzincan; Peçenek Türkleri ile ilgili
olan-lar: Peçenek/Tarlacık/-Kahramanmaras, Peçeme/Biçer/Konya; Kuman Türkleri ile ilgili olanlar:
Asagı kumanit/Trabzon/v.s.
Uzlar-Pegenek-Kumanlar ve Selçuklu-Osmanlıların Kaynasması Avar, Uzlar-Peçenek ve
Kuman Türklerinin ardından Anadolu'dan Balkan Yarımadasına ve dolayısıyle bugünkü
Yugoslavya topraklarına geçen Osmanlılar, buralarda Türkçe yer adlarına ve Türkçe konusan yerli
halka rastlamaktan elbette ki sevinç duymuslardır. Çünkü, Osmanlılar'dan önce Bulgaristan'da
Bulgar-Tatar karısımı bir kuvvet hâkimdi.24 Sırbistan Çarı Dusan'ın (1331-1355) en sadık
koruyucuları ücretli Peçenek askerleriydi.
Çar Dusan birçok yer adını yazılı belgelerinde, örnegin Chrysovuly' adlı yazılarında
Sırplastırmaya yönelik çaba göstermis, ama basarama-mıstır. Örnegin, Vardar nehrinin adı Çar
Dusan'ın Chrysovuly adlı bel-gelerinde "Velika," yâni, "Büyük nehir" diye geçmesine ragmen, halk
arasında hiçbir zaman tutmadı. Günümüzde de sadece Yugoslavya Türk-leri degil, Makedonlar,
Sırplılar ve tüm diger Yugoslavlar bu nehirin adını Vardar olarak kullanmaktadırlar Aynı durum
Kumanova adlı sehir için, ve Sar Dagı, Karaorman, Kaymakçalan ve birçok diger Türk kökenli
ortak yer adları için de geçerlidir.
Ondördüncü yüzyılda Osmanlılar Balkanlara ve dolayısıyla bugün-kü Yugoslavya
topraklarına geçince oradaki eski Türk boylarıyla kaynass ve hep beraber Türkçeyi yüzyıllar
boyunca hakim kılmıslardır. Türkçe, Balkan Yarımadasının ve Güney Avrupa'nın Lingua
Franka'-sıydı. Baska bir deyisle, günümüzde _ngilizce neyse, altıyüz yıl Türkçe aynı uluslararası
etken bir kültür unsuru rolünü basarıyla oynamıstır. Örnegin, Sırp Edebî dilinin temelini atan, ilk
grameri ve ilk sözlügü ha-zırlayan Vuk Karaciç, 1818 yılında Birinci ve 1852'de _kinci Sözlügünü
yayımladıgında iki bin Türkçe sözü Sırp Dilinin Sözlügünde vermek zo-runda kalmıstır. Çünkü
esanlamlı Sırpça kelimeler bulunmaz. Bu demektir ki Türkçenin kültürel etkisi Yugoslavyâ da ve
tüm Balkan Yarımadası ülkelerinde o kadar derin kökler salmıs ki, sökmek ve at-mak hiç de kolay
degildir. Sırp Edebî dilini ve ilk sözlügünü hazırlayan Vuk Karaciç 1818'de iki bin Türkçe sözcük
kullanmak zorunda kaldıysa, günümüzün Sırpça'sında 8.000 Türkçe sözcük canlı bir sekilde
kullanılmaktadır ki, bunu özel sözlükler de göstermektedir.25 Benzeri durumlar Balkan dillerinin
her birisinde mevcuttur. Sovyetler Birliginde de 1976 yılından bu yana Rus dilinde Türkçe
sözcükleri kapsayan sözlükler yayımlanmaktadır.
Bunların yanı sıra Sarı Saltık dervislerinin de Balkanlar'da Osmanlı- öncesi dönemdeki rolü
büyüktü.
Türk kültürünün etkisi sadece yabancı diller üzerinde degil, aynı zamanda folklor, halk
edebiyatı, müzik, mimari, sanat, tarım kültürü ve hayatın her dalında hissedilmektedir. Bu derin
köklü Türk etkisinin nedeni her seyden önce hosgörüye dayanmaktadır. Baskı ile verilmis olsaydı,
Osmanlı Devletinin 1912 yılında çöküsünden sonra Türk kültürünün etkisi sökülüp atılırdı. Ama
aradan tam 77 yıl geçmesine ragmen, Bal-kanlarda Türk iktidarı olmaksızın, Türk kültürü devam
etmektedir.
Sonuç
Bize arastırmalarımız Balkanlar'a göç etmeyen milletlerin sayısının yok denilecek kadar az
oldugunu göstermektedir. Bazı milletlerin daha erken, ötekilerinin daha geç tarihlerde göç ederek
hepsinin degisik dönemlerde Balkanlar'a yerlestikleri görülmektedir.28 Gerçek sudur ki öteki göç
eden milletler gibi Türkler Balkanlar'da Osmanlı-öncesi dönemden beri yerli halk olarak
yasamaktadırlar.
Burada ortaya çıkan nokta sudur ki Türk kültürünün özü hosgörü oldugu için terk edilen
topraklarda bu kültürün kökenleri ürünlerini sek-sen yıl sonra da vermeye devam etmektedir.
1071'de Malazgirt'te ve 1389'da Kosova Savasından ve zaferlerinden sonra da hiçbir millete
kat-liam yapmayan Türkler, hosgörüleri ile insanlık niteligini yüceltmisler-dir. Bu üstün degerler
etrafında Osmanlı-öncesi Türk kültürünün izleri ister Balkanlarda olsun, ister Anadolu'da ve
Kafkasya ile Orta Asya'da olsun her yerde aynı insancıl yapıcılıgının sürecidir. Bir milli kültürün
tümü, ne bir hanedandan, ne bir tek boydan ibarettir. Her büyük mille-tin tarihi gibi, Türk ulusunun
dil ve kültür bütünlügü de bir büyük akım ve top yekûn boyların katkısından, bütün uygar
insanlıgın degerlendirdigi ısık verici hosgörüden ve yapıcılıktan meydana gelmistir.
Kaynak;prof dr.Muzaffer Tufay


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder