1 Mayıs 2013 Çarşamba

Biraz Tarih Balkan Türkleri Kimdir ?


                                                                                      Gacallar

 
 
Kendilerini "trakya'nın yerlileri" olarak kabul eden, 1300'lü yıllardaki ilk osmanlı fetihleriyle birlikte trakya'ya yerleştirilen yörük boylarının soyundan gelen toplum. günümüzde kendini "trakyalı" olarak adlandıran insanların çoğu 1800'lerden başlayarak günümüze kadar bulgaristan, yunanistan, makedonya, arnavutluk, sırbistan, romanya vs ülkelerden göçerek/göç ettirilerek trakya'ya yerleşenler ve onların soyu olduğundan trakya nüfusunda azınlık durumundadır bu gacallar... "göçmenler" ile gacallar arasında herhangi bir çatışma olmadığı gibi kültür yapısı olarak da artık birbirlerinden ayırt edilemez durumdadırlar, bu iki toplum arasında fiziksel olarak en büyük fark "göçmenler"in (yerel söyleyişle macırlar=muhacirler) çoğunun daha avrupalı bir yapıya sahip olmalarına (uzun bacaklar, sarı/kumral saç, mavi/renkli gözler vb) rağmen gacalların çoğunun esmer/siyah saçlı ve kısa boylu olmalarıdır.(özellikle tekirdağ ilinde yoğunlaşmışlardır, edirne ve kırklareli daha çok göçmenlerden oluşur günümüze kadar seçimlerde tekirdağ sağ kırklareli ve edirne ise sol ağırlıklı bir seçmen profili çizmişlerdir bu durum gacalların uzun yıllar osmanlı ve türkiye topraklarında yaşamış ve balkan ülkelerinden gelmemiş olmalarından kaynaklanır.Gacallar arasında daha çok Türkçülük ideolojisi hakimdir.)
çingeneler ve pomaklarla herhangi bir ilgileri yoktur.
GACALLAR ve GACALLAR!

Osmanlılar Rumeli'ne geçip burada yayılmaya başladıklarında, karşılaştıkları toplumlar arasında Hıristiyan bâzı Türkler de bulunmuşlardır. Bunlar tıpkı Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri Karamanlılar gibi, kuzeyden gelen Uz (Guz, Oğuz) , Kuman ve Peçenekler'den arta kalan Türkler'dirler. Artmayanlar ise, bulundukları yerlerdeki Avrupa halk ve uluslarına karışıp, onların içinde eriyerek ortadan kalkmışlardır! Artık, herhâlde kendileri bile Türk asıllarını bilmemektedirler.
Önceleri peygamberli dinlerden hiçbirine mensup olmayan şâmanist bu Türkler, geldikleri buralarda, kendilerini, daha gelişmiş bir inanç kurumu olan Hıristiyanlık içinde bulmuşlardır. Türklerin ilkel ve yalın inançları, kam veyâ şâman denilen büyücü bir takım kişiler eliyle uygulama alanı bulurken, Hıristiyanlık o gün bile üç kıtada yayılıp-örgütlenmiş bir inanç kurumudur. Bu din üstelik bu Türklerin bir süredir tebaası oldukları Bizans ve Bulgarya'nın devlet inancıdır. Bölge imparatorları bile, otoritelerini büyük ölçüde Hıristiyanlık üstüne oturtmuşlardır. İşte bu şartlar altındaki göçmen Türkler, bir süreç sonucunda kaçınılmaz olarak Hıristiyan inancını benimseyeceklerdir. Yunanca (Rumca) konuşan Bizans'ın, Turkopulos veyâ Turkopol, yâni Türkoğlu dediği Türkleri, Rumeli'nde ayrıca üç isim altında görmekteyiz. Bunlardan biri, varlıklarını bugün bile sürdürebilen ve Hıristiyanlıklarını hâlâ da koruyan Gagavuzlardır. İkincisiyse, yazımıza başlık yaptığımız ana konu Gacallar, üçüncüsü Çitaklar ve belki dördüncüsü Konyarlardır. (Bâzı yazarlara göre Çıtaklar ve Gacallar aynı toplulukturlar.)
Gacallar üzerine inceleme yapan bir Bulgar bilgini, bunların, Bulgar devletini kuran Bulgar Türklerinden ve Slavlaşmayıp özlerini koruyanlar olduklarını, kezâ Gagavuzların özlerini korumuş Bulgar Türkü olduklarını düşünmektedir. Tuna Bulgar devletinin Deliorman bölgesinde kurulduğu, başkentin Şumnu yakınındaki Pliska Aboba olduğu dikkate alınırsa, bizim bilemeyeceğimiz başka hususlar da eklenmekle bu husus pekalâ da kabûl edilir bir tez olabilecektir.
Burada hemen belirtelim ki, Orta-Anadolu'da yaşamış Türkçe konuşan Türk Karamanlılar'la bugün hâlâ yoğun olarak Moldova'da (Moldavya) , azınlık olarak da Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşamakta olan Türkçe konuşan Türk Gagavuzlar, Hıristiyan olmakla birlikte Türkçe konuşmaya devam ettikleri için sonuçta Türk kalabilmişlerdir. Gacal, Konyar ve Çitaklar ise, Osmanlılarla karşılaştıklarında Türkçe konuşan Hıristiyanlar oldukları hâlde, fazla gecikmeden kaynaştıkları Yörükler'in İslâm dinine geçerek tam ve millî bir entegrasyon sağlamışlardır.
Karamanoğulları'yla birlikte, Orta-Anadolu'da Karaman denilen bölgede yaşadıkları için, kendilerine Karamanlı denilmiş Hıristiyan Türkler, Cumhuriyet'ten sonra Lozan Antlaşması uyarınca toptan Yunanistan'a göçürülmüşlerdir. Oraya Türkçe konuşarak giden atalarının ardından, şimdiki torun Karamanlıların da evlerinde olsun Türkçe konuşabilmekte oldukları bilinmektedir. Ama,Türk asıllarını bilseler bile Yunan'a karşı bunu sakladıkları bir gerçektir. Edirne'de rastladığımız böyle bir kadına, ki biz onu gördüğümüz sırada birkaç adım önünden giden eşine Türkçe seslenmiştir, kendisinin Türklüğünü sormuştuk. Yunanlı ve fakat muhakkak Türk asıllı olan bu kadın, 'hayır ben Hıristiyanım! ' demişti! Biz ona milliyetini sormuştuk; o ise, sorumuzun cevabı olmadığını bile-bile dînî inancını söylemişti! Belliydi ki, Edirne'ye birlikte geldiği diğer Yunanlılar tarafından tanınmak istemiyordu.
Şimdi gene Gacallara dönelim. Osmanlılar Rumeli'ne geçerek bugünkü Bulgarya'da yayılıp-tutunmaya başladıkları sırada, bu Ülke'nin kuzey-doğusundaki şimdi Deliorman denilen bölgede, Türkçe konuşan bir toplumla karşılaşmışlardır. Bu toplum, şâmanist geldiği Bulgarya'da Hıristiyanlaşmış Gacal Türkleridir. Balkanlarda, Bizans ve Bulgarlar'ın yerini Osmanlılar alınca, hâliyle din egemenliği de İslâm’a geçmiştir. Esâsen Türk olan Gacallar'ın, gene Türk olan Osmanlı'nın dinine girmesi, bu yüzden çok çabuk ve kolay olacaktır. Osmanlı'nın Rumeli'ne geçirdiği Türkmen-Yörükler'le Gacallar'ın, hattâ Rumeli'nin Türkleştirilmesine katkı için bundan daha sonra Kırım'dan getirilen, henüz Kırım'dayken İslâma girmiş Tatarlar'ın birlikte ve problemsiz yaşamalarında, İslâm ve Türklük eşit rol oynamışlardır. Ortak hayatın ilk yıllarından îtibâren birbirlerine karışırlarken, Gacallar diğerlerine göre yerli olduklarından bu özelliklerini adlarıyla birlikte sonuna kadar korumuşlardır. Aralarında evlilik bağları dahî kurulmuş olsa, Gacalların yerli oluşları hep vurgulanmış, Gacal ve yerli sözleri özde birleşmiş, eş değer ve anlam kazanmışlardır.
Deliorman Türkleri böylece mutlu ve refah içinde birkaç yüz yıl yaşadıktan sonra, 1877 yılına gelinmiştir. Halk ağzında, Hicrî tarihe göre [93 Harbi] denilen Türk-Rus savaşı bu yıl patlamış, arkasından da Türkiye yönüne büyük ve perîşan bir göçü getirmiştir. Göç Anadolu içlerine kadar uzamıştır fakat, önemli bir nüfus Trakya'da kalıp buraya yerleşmişlerdir. Trakya'nın, artık yerli ve göçmen olarak ayrılan iki toplumu vardır. Bu ayrılık düşmanlık doğurmadan kendiliğinden oluşmuştur. Göçmenler, aralarında bizzat Deliorman Gacalları da olmalarına rağmen, yerli halka, tabiatıyla yerli anlamında Gacal demeyi uygun görmüşlerdir. Böylece, yerli (eski) halk sanal Gacal olmuş, diğerlerine ise, asıl Gacallarla birlikte ve sâdece muhâcir (göçmen) denmiştir. Bu durum, yâni Trakya'daki asıl ve sanal Gacal varlığı bugün hâlâ daha geçerliğini sürdürmektedir.
Buna canlı bir örnek gerekirse, Havsa'nın Necâtiye köyünde gerçek Gacallar yaşamaktadırlar. Bunlar kendilerini bilip-tanıdıkları gibi, durumlarını açıkça da ifâde etmektedirler. Trakya'nın başka yerlerinde de toplu ve dağınık olarak asıl Gacallara rastlamak mümkündür. Bunun yanında Yunanistan'ın Dedeağaç, Drama, Kayalar, Serez gibi birimlerinde de gene Gacallar yaşamaktadırlar.
Kayıp(edilen) Kimlik POMAKLAR
Pomaklar en genel tanımıyla ‘pomakça’ konuşan, slav kökenli Balkanların beş ülkesine(Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye-Makedonya-Arnavutluk) yayılmış müslüman bir azınlıktır.
Balkan tarihinin karışıklığınında mirası olarak Pomaklar’ın kesin ve uzlaşılan bir köken tespiti her ne kadar yapılamamışsa da (slav kökenli olmaları konusunda bir fikir birliği mevcuttur), tarih kitapları arasında geçen ve gözden kaçırılan bir gerçeklik vardır. Bu da yıllardır söylenen (Türk resmi söylemi) Pomaklar’ın Peçenek-Uz-Kuman Türklerinin devamı olduğunu boşa çıkarmaktadır .Bu da daha Balkanlara Türk göçü (10.asırdaki) yaşanmadan önceki büyük Slav göçüdür. Bu göçler esnasında balkanlara Bulgar kavimleriyle birlikte ve akraba olan bir başka kavim Ekslavonlar yerleşmiştir ve yerleştikleri bölge yıllar sonra Pomaklar adıyla çıkan gurubun anavatanı sayılan Rodoplar bölgesidir. Ekslavonlar incelendiğinde günümüzdeki Pomaklarla dil,kültür,fiziksel özellik bakımından tıpatıp aynıdırlar. Ekslavonların adının hiç geçmemesinin sebebi balkanlara geldikleri gibi Bizansa karşı savaş yürütmüş olmalarından kaynaklanıyor.Daha sonraki süreçlerde dinsel olarakta ortodosk hıristiyanlardan uzak bir inanış içerisine (bogomolizm) girmiş olmalarından kaynaklı kendi soydaşlarınca bile düşman ve yok edilmesi gereken bir kavim olarak görülmüştür.Bunların sonucunda da tarih kitaplarına hiç geçirilmemiş adeta yok sayılarak yok edilmek istenmistir.Taki Osmanlının bölgeye gelmesine kadar bu süreç böyle geçmiştir. Bu süreç içerisinde Bulgarlaşma sürecine girilmiştir. Fakat eksik kalmaktadır ve bu süreç krize girdiğinde Osmanlının balkanlara gelmesiyle daha da derinleşerek kırılma noktası oluşmuş oldu.
Ana kütle olarak Ekslavon kavmi olmak üzere bir Pomak grubu ortaya çıkmaya başladı. Böylesi süreçler kartopu gibidir. Küçük bir çekirdek yuvarlandıkça büyür gayrı memnunları da yanına çeker., Gayrımemnuniyet eskiden gelebileceği gibi bazıları için çok sonralarıda ortaya çıkar. Osmanlı döneminde islamlaşmanın avantajları Bulgarlık açısından yeni bir gayrımemnuniyet zeminidir. Hazırda zaten yeni ismiyle bir Pomak(Ekslavon kavmi) oluşumu vardır ve bu yeni gayrımemnuniyetsiz kesimi de içerisine çekerek büyür.Özellikle Lofça yöresi Pomakları buna en gözel örnektir kanımca. Çünkü yaşayışları ve dilleri farklı, hayvancı olmaktan çok tarımcıdırlar. Kuzey Bulgaristandaki köyleri dere yataklarındaki verimli arazilerde çok önceden beri tarım yapıyorlardı. Bundan dolayı hayvancı Rodop halkından farklıdırlar.İşte bu kartopu gibi yuvarlanış, büyüme ve balkanlardaki bütün gayrımemnuniyetsizlerin bir Pomak kütlesi etrafında birleşmesi günümüzde yapılan köken tartışmalarını da çıkmaza sokmaktadır.Nedeni ise her kesimin(Bulgar-Türk ve Yunan) pomakların içine baktığında kendine dayanak çıkartacak malzemeler bulabilmesidir. Bir de buna devletler arası politik entrikalarının da girmesiyle daha da karmaşık hal almıştır. Bir Bulgar yazarı rahatlıkla Pomaklar içinde eriyen müslüman Bulgarlardan yola çıkarak tüm Pomak kütlesine Bulgar damgası vurmaktan rahatsızlık duymaz. Yine Yunanlılar, Pomakların içinde erimiş olma ihtimali yüksek olan eski trakların varlığından yola çıkarak Yunan kökenli sayabilmektedir ve Türk tarihçileri ilk önce bulgarlaşan fakat Osmanlının gelmesiyle bundan sıyrılıp Pomak kütlesine katılan Peçenek-Kuman-Uz kütlesine dayanarak PomakTürkleri diyebilmektedir. Bu kısa girişten sonra günümüzde neler dendiğine bir göz atmak gerekiyor ,ama yukarıdaki yaptığım kısa açıklama doğrultusunda yorumlayarak...
Şimdi Pomaklar kimdir sorusuna çeşitli kaynakların verdiği cevaplara bir göz atmak gerekirse:
1-İngiliz Balkan azınlıklar uzmanı Hugh Poulton:Bulgar Müslümanlarının dini bir azınlık olduğunu,ana dil olarak Bulgarcayı konuşan, fakat islami geleneklere bağlı Slavik Bulgarlar olduklarını yazmaktadır.
2-F.Kanitz;’’Pomak’’sözcüğünün Slavca ‘’pomoçi’’(yardım etmek)fiilinin ‘’pomagaçi’’(yardımcı) biçiminden geldiğini ve Pomaklar’ın Osmanlı akıncı beylerine yerel savaşlarda ve fütühatlarında devamlı olarak ‘’yardımcı’’lık yaptıkları için bu adı aldıklarını ileri sürüyor. Pomagaçi, Balkan lehçesinde ‘’pomağa’’,daha sonra ‘’Pomak’’ şeklini almıştır.
3-Ischirkoff ve F. Bayraktareviç: Pomaklar’ın yoğun yaşadığı Rodoplar’da halkın,kendisini Achiryani veya Agaryani diye adlandırdıklarını yazıyor.(Türkiyede de Trakya bölgesinde Agren Pomak ları adıyla anılan bir pomak kesimi mevcut). Bu sözcüklerin Bulgarca’da hiçbir anlamı yok. Ama Milattan üç-dört yüzyıl önce eski Yunanistan’da yaşayan bir etnik grup;’’Grek Agriyani’’ olabilir. Pomakça’daki sözcüklerin yalnızca yüzde 5’i Yunanca’yı içeriyor.
4-Bulgar edebiyatında önemli bir yeri olan Veda Slavena adlı aserlerdeki öykülerin birçoğu, Rodoplar havzasında geçiyor ve Pomaklar’ın eski Trak kavimlerinden geldikleri,inançları,gelenekleri anlatılıyor. Trakya’ya adını veren Traklar, MÖ 2000-3000 yıllarında bu bölgede kabileler halinde yaşıyorlardı.
5-Genel Türk resmi tarhihçileri ve milliyetçi görüşler pomaklar’ın XI . ve XII . yüzyılda Ukrayna ve Romanya üzerinden Balkanlara inen Kuman ve Peçenek Türkleri’nin soyundan günümüze uzanan bir geçmişi olduğu savunulur. Günümüzdede yazılarında ‘’Pomak Türkleri’’ adlandırması kullanılır.
Görüleceği üzere çok karmaşık bir hal alan Pomaklar’ın köken tartışmaları uzun sürecek bir konudur.Burda asıl dikkat edilmesi gereken tek bir konu vardır aslında Pomaklar’ın binlerce yıl önceki kökenlerini araştırılırken günümüzde Pomak’lık ve de Pomakça dili bu tartışmalar çerçevesinde kaybolmakta ve hatta bilinçli olarak kaybedilmeye çalışılmaktadır. Elbetteki bu türlü çabalar sonuç almayacağı gün gibi ortadadır, günümüzde Pomaklar diye bir grup vede Pomakça diye konuşan birileri var mı buna bakmak bunu esas almak gerekir. Dil ve yaşadığı coğrafya bakıldığında vede fiziksel özelliklerden tutun da gelenek göreneklerin çoğunluğu slavik özellikler taşıdığı görülecektir.
Bu çerçevede şu tür yaklaşımlarda mevcuttur: ‘’Pomaklar slav asıllıdır" iddiasını kabul etmeden önce çok daha fazla bilgiye ve kanıta ihtiyacımız var ‘’deyimi tamamen ters.
İşin gerçeği şu(Türkiye de) bazı Pan-Türkist milliyetçi yazarların iddiaları bir yana; bölgedeki ülkelerin tamamı ve Türkiyedeki akademik kaynaklar başta olmak üzere dünyanın bütün ileri gelen akademik kaynakları Pomakların Slav asıllı müslümanlaşmış bir grup olduğunu peşinen kabul ettiği halde,süreç tam tersine ilerliyor. Pomakların slav asıllı,balkanlı bir topluluk olduğuna ilişkin deliller süratle ortadan kayboluyor,kaybediliyor.
Pomaklar; Balkanlarda yaşayan slav asıllı müslüman topluluğudur. Pomak kelimesi slavca pomaçi (yardım etmek), sözcüğünden türeyen pomagaçi (yardımcı) anlamındadır.

İlk olarak Rodoplar'da yaşıyan pomaklar, Türklerin 1356'dan itibaren Rumeli'ye geçmeye başlamasıyla 17. yy'dan sonra müslümanlaştırıldılar. Konuştukları dil slavca ve bulgarca karışımından olan pomakçadır. Pomakçanın kendi dillerine yakın olması sebebi ile bulgarlar (pomak: bulgarca şiddet göstermek anlamındadır) pomaklara "müslüman bulgarlar" demektedirler. Pomakların bulgaristanda yaşadığı bölgeler Lofça, Plevne, Rahova, Filibe idi. Bulgarlar zamanında bulgarlaştırılmak istenen pomaklar, istenilen sonuç alınmayınca göçe zorlandılar. 1877-1878 Türk-Rus savaşları sırasında ise pomakların bir kısmı Makedonya'ya bir kısmı ise Anadolu'ya göç etmişlerdir. Bugün iki türlü pomak vardır; Bulgaristan'dan gelen ve pomakça konuşan "Bulgar pomakları" ve Yunanistan'dan gelen slavca konuşan "Yunan pomakları"...

Uzun bir süre Osmanlı yönetimi altında yaşadıkları ve tarih boyunca türlü sebeplerden dolayı hırıstiyanlar tarafından kıyımlara uğradıkları için kendilerini etnik açıdan Türk olmadıkları halde Türklere daha yakın hissetmektedirler. Bu yakınlığın en önemli sebebi ise müslüman oluşlarıdır. Özellikle bugün Bursa, Kırklareli, Çanakkale, Balıkesir, Bandırma ve çevrelerinde pomaklar vardır. Bu pomaklar bulgar şivesi ile Türkçe konuşurlar. Ama asılları slavdır. Özellikle Makedonya'da komünizme karşı mücadele ettikleri için milliyetçi çevrenin bir kısmının hoşgörüsünü kazanmışlardır ama "Türk" olduklarını iddia etmek yanlıştır.

Orkun Dergisi'nin sözde Türkçü çizgide yayın yapan bir dergi olması, orada her yazılanın "doğru" olduğu anlamına gelmez. Irken bizden farklı bir etnik kökene sahip topluluğa "Türk" demek kesinlikle yanlıştır. Türklük bu kadar ucuz bir şey mi ki herkese bol kepçeden dağıtalım? Ayrıca milli mücadele yıllarında pomak çetelerinin İngiliz yardımları ile Kuvâ-yı Milliye'ye karşı savaştığı gerçeğini unutmamak gerekmektedir. Atatürk'ün büyük eseri Nutuk'ta "Akbaş Kahramanı" olarak anılan Kaymakam Hamdi Bey pomak çetelerince katledilen bir şehidimizdir
1015 yılında Avrupa haritası. Peçenekler mavi bölgede.
 Peçenekler Türk boylarından. Oğuzların Üç-ok koluna mensupturlar.
İslam kaynaklarında “Beçene, Beçenek, Biçene”; Anadolu ağzında “Peçeneke, Beçenek” olan boyun adı, “iyi çalışır, gayret gösterir” manasındadır. Peçeneklere
İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir. Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Bizanslılar “Patzinak”,
Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu’nun İS 395’te Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasıyla ortaya çıktı. Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda Germen kabilelerince yıkıldı. Merkezi Konstantinopolis (bugün İstanbul) olan ve Doğu Roma İmparatorluğu da denen Bizans İmparatorluğu ise, bin yılı aşkın bir süre varlığını sürdürdü. Bizans’ın ortaya çıkışı, Roma İmparatoru Constantinus’un başkenti Roma’dan bugünkü İstanbul’a taşımasıyla da yakından ilişkilidir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Latinler “Bissenus”,
Latinler Avrupa'daki ırk ve dil gruplarından. Latin kelimesinin aslı, İtalya'daki Latium bölgesinden gelmekte olup, zamanla bölge adından çok, Latince konuşan kavimler manasını almıştır.

Latium bölgesindeki küçük şehirler, iktisadi ve dini sebeplerle birlik haline gelince; Roma, Alba Longa, Aricia, Gabü, Fidene, Lanuvium, Pedo, Praenerte, Tebur, Tasalum içinde, en fazla Roma, gelişme gösterdi. Roma, zamanla diğer şehirlere de hakim olarak, merkezileşip, kuvvetlendi. Roma Birliğ
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Ruslar “Peçennyeg”,
Rus, genellikle Rusya Federasyonu'nda yaşayan Doğu Slav halkı veya bu halkın soyundan olan kimselere denir. Dünya çapında yaklaşık 136 milyon kişi civarında bir nufüsa sahiptirler.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Macarlar “Beşennyö”,
Ermenilerin “Badzinag” dedikleri, kaynaklarda yazılıdır. Asıl yurtları,
Ermeniler, çoğunluğu Ermenistan'da olmak üzere başta Rusya ve ABD'de ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan halka verilen ad. Yeryüzünde çeşitli ülkelere dağılmış 7 milyon civarında Ermeni bulunduğu sanılmaktadır. Ermenistan'daki Ermeni nüfusu resmi rakamlara göre 3 milyon civarındadır. Türkiye'deki Ermeni nüfusu çeşitli kaynaklara göre 35.000 ila 50.000 olup hemen hemen hepsi İstanbul ilinde yaşamaktadır.
Orta Asya’da, Seyhun (Siriderya) ile İdil (Volga) nehirleri arasındadır.
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Hazar Hakanlığı ve Oğuzlar'ın baskılarıyla, asıl yurtlarını terk edip, batıya göç etmeye başladılar. Yayılma istikametleri Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara doğru idi. Hazar Hakanlığı, Rus Knezlikleri, Bizanslılar ve Balkan kavimleriyle mücadele ettiler. 860-880 yılları arasında Don-Kuban nehirleri boyuna gelen Peçenekler, Macarları bu havaliden uzaklaştırdılar. Don Nehrinden, Dinyeper’in batısına kadar yayıldılar.

915’te, Rusların ataları olan Kiyef Rus Knezliği’ne, ilk Peçenek akını yapıldı. Rusları,
Karadeniz kıyılarına indirmemek için, 915’ten 1036 yılına kadar, on biri büyük olmak üzere pek çok akın yaptılar. Peçeneklerin, Rusları Karadeniz’e indirmemeleri, Bizanslıların menfaatineydi. Bizanslılar, 1018 yılına kadar, Peçeneklerle dost geçinmeye çalıştılar. 1026, 1035, 1036’da, Balkanlara akın tertip ettiler.

Peçeneklerin iç mücadelesinde, önce Kegen’in, sonra da Turak’ın Hıristiyan olmasıyla, millî felaketleri başladı. Peçenekler, arasında 1048 yılında başlayan Hıristiyanlaşma, Balkanlarda sıkışmalarıyla hızlandı. Hıristiyanlaşan Peçenekler, millî benliklerini unutup, Türklüklerini kaybettiler. Bizanslılar, Peçenekleri yurtlarından alıp, başka yerlere iskan siyaseti takip ettiler. Bizans ordusuna da asker alındılar.

VIII.-XI. yy.larda önceleri Balkaş gölü yakınlarında, Siriderya (Seyhun) ile idil (Volga) boylarında, Güneydoğu Avrupa ve Balkanlar'da yaşamış olan göçebe bir Türk kavmi. VI. ve VIII. yy.larda Göktürklere bağlı olarak yaşadılar. Göktürk devletinin yıkılmasından sonra Uygurlara bağlandılar.

VIII. yy.da
Karadeniz (Bulgarca: Черно море Çerno more; Rumence: Marea Neagră; Rusça: Чёрное море Çyornoye more; Ukraynaca: Чорне море Çorne more), güneydoğu Avrupa ile Anadolu yarımadası arasında yeralan kuzeyinde Ukrayna, kuzeydoğusunda Rusya, doğuda Abhazya ve Gürcistan; güneyde Türkiye
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Karluklara yenilerek Siriderya ve Aral gölü yakınlarına çekildiler. Yeni yurtlarında da Oğuzların baskısına uğradılar, önce Yayık ırmağı boylarına, sonra da İdil (Volga) boylarına göçmek zorunda kaldılar. Buraya 8 urug ve 40 boy halinde yerleştiler. Peçenekler Yayık ve İdil boylarında yüzyıldan fazla kaldılar.

889 Yılında İdil'in batısına göçerek Don ırmağı kıyılarına geldiler. Azak denizi ve Karadeniz kıyılarına yayıldılar. 950-1000 Yılları arasında İdil (Volga) ırmağı kıyılarından Karpat dağlarına ve Tuna'ya kadar uzanan bölgeye hakim oldular. Peçeneklerin idil ırmağının batısına geçmeleri Avrupa'da önemli siyasi olaylara yol açtı. Peçenek-Hazar kağanlığı mücadelesi Hazarların zayıflamasıyla sonuçlandı; bunun üzerine Ruslar, hakimiyetlerini Kiev'e kadar uzattılar, Kiev prensliği kuruldu.

Macarlar, Donets boyundan göç ederek Tuna ile Tisa (Tisza) arasına yerleştiler. Peçenekler, Karadeniz'in kuzeyine yerleşince Bizans ile ilişki kurdular. Ruslar ile mücadele ettiler. Kiev şehrini kuşattılar. Rus prenslerinden Svyatoslav Bizans'a karşı yaptığı bir seferde İoannes Tezimiskes tarafından yenilgiye uğratılınca, dönüşte Peçeneklerin pususuna düştü ve öldürüldü (971). Rus prensi Vladimir zamanında Rus-Peçenek mücadelesi daha da şiddetlendi Ruslar, Peçenek saldırılarını durdurmak için Kiev'in güneyine kaleler ve karakollar kurdular, buna rağmen Peçenekler Kiev prensliği topraklarına birçok saldırı yaptılar.

Vladimir'in ölümünden sonra Svyatopol kardeşi Yaroslav'a karşı, Peçenekler ile birleşti; fakat yenildi. Peçenekler, Ruslar ve Bizanslılarla yalnız savaşçı ilişkiler kurmadılar. Ruslar, Peçeneklerden büyük ve küçük baş hayvan satın alırlar, onlara da mamul eşya ve gıda maddeleri satarlardı. Rus tacirleri Özi ırmağı yoluyla Bizans'a gidip gelirlerken Peçeneklere belli bir geçit vergisi verirlerdi.

Peçenekler Karadeniz kıyılarına yerleşince Bizans ile de ilişki kurdular. Bizanslılar Peçeneklerle genel olarak dost geçinmek ve onları Bulgarlara, Ruslara ve Macarlara karşı kullanma yoluna gittiler. Bizanslılar Peçeneklerin başbuğlarına ve karılarına hediyeler gönderirlerdi. Bizanslılar, Bulgarları yenerek ülkelerine yerleşince Peçeneklerle Balkanlar'da komşu oldular ve aradaki dostça ilişkiler bozuldu.

1035'te Peçenekler Tunanın donmasından yararlanarak ırmağın güney kıyılarını yağmaladılar; bu akınları 1036'da ve 1048'de de devam etti. XI. yy. ortalarında Özi ile Tuna ırmakları arasındaki 13 uruğun başında Kilteroğlu Turak Han vardı. Turak Han Oğuzlara karşı mücadeleden çekindiği için iki Peçenek uruğu kendilerine Balçaroğlu Kegen'i reis seçerek Turak Han ile mücadeleye girişti; fakat bu iki urug başarı kazanamadı ve Bizans topraklarına göçtü. Bizanslılar Peçenekleri iyi karşıladılar; onları Tuna'nın kuzeyinden gelecek saldırılara karşı koyma şartıyla Silistre bölgesine yerleştirdiler. Bunlar sonradan Hıristiyanlığı kabul ettiler. Bizans hizmetine geçen Peçeneklerle Tuna'nın kuzeyinde kalanlar arasında mücadele devam etti.

Turak Han 1049'da Tuna'yı geçerek Kegen emrindeki Peçeneklere saldırdı; fakat Kegen ve Bizanslılar, Turak Han kumandasındaki Peçenekleri yendiler. Turak Han ile birlikte 140 Peçenek ilerigeleni esir oldu. Bizanslılar esir başbuğları İstanbul'a getirdi, diğerlerini Bulgaristan'a yerleştirdiler. İstanbul'a gelen Peçenek başbuğları burada Hıristiyanlığı kabul etti. Bizanslılar bu Peçeneklerden 15 000 kişiyi Selçuklulara karşı kullanmak üzere Anadolu'ya geçirdiler; fakat bunlar Üsküdar'da, bu fikirden vazgeçerek Balkanlar'a geri döndüler ve Bizanlılara karşı mücadeleye giriştiler.

Peçenekler Bizans kuvvetlerini Biakene'de yenerek Edirne'ye kadar ilerlediler, Edirne'yi kuşattılar ama alamadılar (1050). Sonra Marmara kıyılarına kadar bütün Trakya'yı yağmaladılar. Peçeneklere karşı gönderilen Bizans ordusu yenildi (1053). Malazgirt zaferinden sonra Bizans'ın zayıflamasından faydalanan Peçenekler Edirne'yi tekrar kuşattılar (1078).

1087'de Macar kralı Solomon ile birleşerek, Bizans'a karşı yeniden saldırıya geçtiler. İzmir'de bir beylik kurmuş olan Çaka Bey ile Bizans'a karşı birleştiler. Bu amaçla Meriç ırmağı kıyılarında toplanmaya başladılar; fakat Bizanslılar, Kumanlar (Kıpçaklar) ile birleşerek, Peçenekleri Lebunium'da ağır yenilgiye uğrattılar (1091). Bu yenilgide birçok Peçenek öldü; kalanlar da Balkanlar'ı terk ettiler. Lebunium savaşından sonra Peçenekler, askeri ve siyasi önemlerini kaybettiler.

Peçenekler 300 yılık tarihleri boyunca yerleşik hayat düzenine geçemediler ve merkezi bir devlet kuramadılar. Oba, oymak, boy, urug şeklinde teşkilatlanmışlardı. Her uruğun bağımsız olarak hareket edebilen bir başbuğu vardı.

Peçenekler devamlı olarak savaşla uğraştıklarından at ve silaha çok değer verirlerdi. Silahları ok, yay ve kılıçtı. Peçenekler genellikle Şaman dinindeydiler. ölümden sonra da ruhun yaşadığına inandıkları için mezarlarına yiyecek ve ölünün hayattayken kullandığı eşya ve silahlarını da gömerlerdi. Mezarlar kalın bir toprakla örtülür ve bunun üzerine balbal dikilirdi.
Don-Kubat bölgesinde yaklaşık 150 yıl hanlık olarak örgütlenen Peçenekler, Ruslarla savaşarak onlara ağır darbeler vurdular. Hazar Denizi kıyısında bulunan Macarlarla ile etkileşime girdiler. Peçeneklerin baskısı sonucunda Macarlar Orta Avrupaya göç etti. 915 yılında başlayan ve 1036 yılına kadar devam eden Rus-Peçenek savaşları, Ruslara ağır kayıplar verdirtti.
Peçenekler 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarının baskısı sonucu Batı Karadeniz ve Balkanlara geldiler. Peçenekler Karadeniz'in kuzeyi ve Balkanlarda 11. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir güç oldular. 1048 yılında Tunayı geçerek Bizansa akına başladılar. 1050 yılında Edirneyi kuşatan Peçenekler, 1053 yılında Bizans’ı ağır yenilgiye uğratmışlardır. 1090 yılında Büyük Çekmeceye kadar geldiler. Bu dönemde Bizanslılar batıda Peçenek Türkleri, Anadolu’dan Selçuklu Türkleri, İzmir ve civarında Çaka Bey ile uğraşıyordu.
Peçenekler bu sırada İstanbul’u almak isteyen Çaka Bey ile anlaştılar. Buna göre Peçenekler karadan, Çaka Bey denizden İstanbulu kuşatacaktı. Bizans İmparatorluğu bu tehlikeden kendini başka bir Türk kavmi olan Kıpçakların yardımıyla kurtuldu. Oğuzlardan sonra Balkanlara gelmiş olan Kıpçaklarla anlaşan Bizans yöneticileri, Meriç kıyısında göçebe iki gücü birbirine kapıştırdılar. Sonuçta Peçenekler ağır yenilgi aldılar. (1091- Meriç savaşı). Bu olaydan sonra Peçeneklerin bir kısmı Macaristan’a çekilerek Macarlara karıştılar. Bir kısmı da Vardar nehri boylarına yerleştiler ve Slavlaştılar. Bir kısmı da Bizanslılar tarafından alınarak Kıpçaklarla birlikte Anadolu’ya Selçuklular’a tampon maksatlı yerleştirildiler. Fakat 1071 Malazgirt Savaşı Bizans ordusunun önemli bir kısmını oluşturan Oğuz-Peçenek-Kıpçak Türkleri saf değiştirdiler.
Peçenekler Karadeniz'in kuzeyinden bügünkü Macaristan topraklarına gelmişlerdir. Peçenekler, atlı göçebe yaşam tarzı sürdürmüşler; fakat bulundukları coğrafyada siyasi bir teşekkül oluşturamamışlardır. 130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürmüşler ve daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise varlıklarını Balkanlar'da devam ettirmişlerdir. Bizans saflarındaki Peçenekler Malazgirt Savaşı'nda Selçuklu askerlerini giysilerinden ve konuşmalarından tanıyarak Selçuklu tarafına geçmişler ve savaşın Selçuklular tarafından kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Anadolu'nun Türkleşmesi sırasında Balkanlarda Bizans'la mücadele etmiş, İzmir'de büyük bir beylik kuran Çaka Bey ile ittifak yapıp İstanbul'u kuşatmışlar; fakat Bizans'ın entrikaları sonucu diğer bir Türk boyu olan Kıpçaklarla 1053 yılında Lavinyon Muharebesi'ni yapmışlardır. Bu savaşın en önemli özelliği, bir imha savaşı olması ve her iki tarafın birbirini yok etmeye çalışmasıdır. Daha sonra Kıpçaklar Balkanlara hakim olmuştur
I. Svyatoslav'ın "Skythlere" karşı savaşan Peçenekler'i.
130 yıl kadar Balkanlarda varlıklarını sürdürmüşler, daha sonra bir kısmı Bizans hakimiyetine girmiş, bir kısmı ise Balkanlarda varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Anadolu'da Peçenekler [değiştir]
Günümüzde hala İç Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bir çogu Türkmen geleneğini sürdüren Peçeneklerin yaşadığı bilinmektedir; Ankara, Aksaray arasında bazı köy ve yer adları da bu görüşü desteklemektedir. (Ankara'nın Altındağ, Kazan ve Çamlıdere ilçelerine bağlı Peçenek adında köyler vardır. Ayrıca Şırnak'ın İdil ilçesine bağlı Peçenek adlı bir köy daha vardır.) Bunlarla birlikte Gümüşhane ve Bayburt yöresinde de var oldukları bilinmektedir.
Aliuşağı, Şereflikoçhisar köyü halkının da Peçenek olduğu iddia edilir. 11. Yüzyılda Bizans İmparatorluğu tarafından diğer Türk Devletlerine karşı tampon bölge oluşturulmak için İç Anadolu'da Tuz Gölü'nün doğusuna ve Aliuşağı'na yerleştirilen Peçenekler, burada Müslümanlığı kabul etmişlerdir. İlk ismi Uşak-ı Aliyyiyey-i Peçenek olan Aliuşağı köyü, günümüzdeki Aliuşağı köyünün kuzeyinde bulunuyordu. Köyün ismi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Aliuşağı oldu.
Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Maraşlı (eski adıyla Nefs-i Paçan) köyüne ilk yerleşenlerin Peçenek Türkleri olduğu düşünülmektedir
KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ
 
 
 
 
 
 
 
I- SIYASI TARIH
a- Beyligin menseî ve kurulusu
Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayiflamasi ve yikilmasi sirasinda kurulan Türk beyliklerinin en uzun ömürlülerinden birisi olan Karamanogullari Oguzlar'in Afsar boyuna mensuptur. Bu Afsar Türkmenleri, XIII. yüzyilin ilk yarisindan itibaren devam eden Mogol istilâsi sirasinda ülkelerini terk ederek önce Azerbaycan ve Sirvan taraflarina gelmisler ve buradan Anadolu'ya geçerek Türkiye Selçuklu Sultani Alâeddin Keykubad (1220-1237) tarafindan Ermenek vilâyetine yerlestirilmislerdir (1228).
Bu Türkmenlerin basinda Nûre Sûfî b. Sâdeddin isimli bir reis bulunuyordu. Nûre Sûfî bu siralarda Anadolu'da yayilmakta olan Babaîler tarikatina girmis ve böylelikle o bölgedeki Türkmenler üzerinde nüfuz kurmustur. Nûre Sûfî'nin Babaî seyhi olarak müridleriyle birlikte gazaya çiktigi, Eregli ve Silifke taraflarinda basarili akinlar yaptigi bilinmektedir. Daha sonra Eregli'yi Hristiyanlarin elinden alan Nûre Sûfî bu suretle arazisini genisletmeye baslamistir.
Nûre Sûfî'nin ölüm tarihi kesin olarak belli degildir. Mezarinin Mut kazasinin Sinanli bucaginin Degirmenlik yaylasinda oldugu bilinmektedir.
1- Kerimüddin Karaman
Nûre Sûfî'nin ölümünden sonra yerine oglu Kerimüddin Karaman geçti. Karaman Bey, Anadolu Selçuklu Devleti'nin Mogol baskisi altinda gittikçe zayif düsmesinden de istifade ederek Ermenek, Mut, Gülnar ve Silifke kalelerine zaman zaman akinlar yapiyordu. Daha sonra Ermenek'i ele geçiren Karaman Bey, ÒErmenek BeyiÓ ünvanini alarak beyliginin temelini atmis oldu. O, güney komsulari olan Kilikya Ermenileri ile de çetin ve basarili mücadeleler yapiyordu.
Karaman Bey'in bu basarilarini ve gün geçtikçe daha da kuvvetlendigini gören Selçuklu Sultani IV. Rükneddin Kiliç Arslan (1249-1266) Lârende (Karaman) kalesini ona vermek zorunda kaldi. Sultan ayrica Karamanlilarla akrabalik tesis etti. Ancak Karamanlilarla Selçuklular arasindaki bu dostluk kisa sürdü. Selçuklu sultaninin Antalya ve Alâiye (Alanya) ve Denizli bölgesindeki Türkmen beylerinden bazilarini cezalandirmasi üzerine bir gün siranin kendilerine de gelecegini düsünen Karamanlilar daha önce harekete geçerek baslarinda Karaman, Zeyn el-Hac ve Bonsuz oldugu halde yirmi bin kisilik bir kuvvet ile Konya üzerine yürüdüler. Muineddin Pervane emrindeki Selçuklu kuvvetleri ile Karaman ordusu Gavele kalesi önünde karsilastilar. Savasi kaybeden taraf Karamanlilar oldu. Karaman Bey kaçti ise de kardesleri yakalanarak Konya'da iç kale kapisinda asildilar (1261).
Karaman Bey bu tarihten kisa bir süre sonra vefat etti. Yerine ailenin karari ile büyük oglu Semseddin Mehmed Bey geçti.
2- Semseddin Mehmed
Karaman Bey'in ölümünden sonra Ermenek ve Karaman-ili'ne Bedreddin Hotenî tayin edildi. Karaman Bey'in ogullari Mehmed, Mahmud, Kasim ve Halil Beyler Selçuklular tarafindan yakalanarak Gavele (Kâvle) kalesine hapsedilmislerdi. Ancak Selçuklular, Karaman halkinin topyekûn bir saldirisindan korkarak bu beyleri serbest biraktilar. Bir müddet sonra en büyük kardes olan Mehmed Bey, Karaman Beyligi'nin basina getirildi.
Mehmed Bey, Mogol baskisina karsi isyan etmis olan Hatirogullari ile ittifak yapti ve onlarin yardimina Türkmen kuvvetleri gönderdi. Onun bu hareketi üzerine Selçuklular Bedreddin Hotenî komutasindaki bir orduyu Karaman'a gönderdiler. Mehmed Bey, üzerine gönderilen bu kuvvetleri Göksu yakinlarinda agir bir yenilgiye ugratti. Mehmed Bey bu basarisindan sonra sahiller emiri Hoca Yunus'u da bozguna ugratti. Bu seferler sirasinda Esref ve Menteseogullari'nin Karamanlilari destekledikleri görülmektedir.
Karaman-oglu Mehmed Bey Selçuklulara karsi kazandigi bu basarilardan sonra Anadolu'daki Mogollara karsi tam anlamiyla bagimsizlik bayragini açti O, Memlûk Sultani Melik Zahir Baybars'tan gerekli manevî destegi aldiktan sonra Esref ve Mentese-ogullarinin da yardimi ile bir kez daha Konya üzerine yürüdü. Konya surlari önlerine gelen Mehmed Bey, Konyalilari kendisi ile isbirligi yapmaya davet etti. Sehri müdafaa eden Eminüddin Mikâil, Izzeddin'in Istanbul'da kalmis olan sehzâdelerinden birini getirmek isteyen Mehmed Bey'e karsi koydu. Mehmed Bey teklifinin reddedilmesi üzerine, Cimri lâkabi verilen Giyasüddin Siyavus'u Selçuklu sultani olarak ilân etti. Böylece 10.000 kisi kadar olan Karaman kuvvetleri sehre girmeyi basardilar. Konya önünde toplanan divanda Òbugünden sonra divanda, dergâhta, bergâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den baska dil kullanilmamayaÓ karar verildi (Mayis 1277).
Karamanoglu Mehmed Bey Konya'da isleri yoluna koyduktan sonra Sahib Ata ogullari ve Germiyanlilar üzerine yürüdü. Mehmed Bey Sahib Ata ogullarini yenip geri döndügünde Konya kapilari kendisine açilmadi. Bunun üzerine Ermenek'e çekilmek zorunda kaldi. Bu olaydan sonra Sahib Cüveynî idaresindeki Selçuklu-Mogol ordusu Ilhanli hükümdari Abaka Han'in emri ile Konya'ya yardima geldi. Konyalilar, Karamanlilar'a karsi kendilerine yardima gelmis olan bu Mogol kuvvetlerini sevinçle karsiladilar. Daha sonra Mogollar ile karsilasan Mehmed Bey maglûp oldu. Kardeslerinden Tanu ve Zekeriya ile beraber öldürüldü (1277).
3- Güneri Bey
Semseddin Mehmed Bey ve kardeslerinin öldürülmelerinden sonra beyligin basina Mehmed Bey'in hayatta kalan kardesi Güneri Bey geçti. Ancak onun zamaninda Karamanlilar pek varlik gösteremediler. Zira Mogol-Selçuklu kuvvetleri Karamanlilar ile isbirligi yapan Türkmenlere karsi acimasiz bir yildirma hareketine baslamislardi. Böyle olmakla birlikte Karamanlilar, III. Giyaseddin Keyhüsrev'in annesi ile anlasarak emirlik mensurunu aldiktan sonra (1284), Güneri Bey etrafinda toparlanmaya basladilar.
Bu tarihten sonra Selçuklu ailesi arasindaki saltanat kavgalarina karisan Karamanli Beyi Güneri Bey 1286 yilinda Ermeniler elindeki Tarsus üzerine bir sefer yapti. Güneri Bey'in Tarsus'u yagmalamasi üzerine Ermeniler Karamanogullari'ni Selçuklular'a sikâyet ettiler. Ayrica Ilhanli hükümdarinin da istegi üzerine Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1288 yilinda Lârende ve civarina gelerek burasini tahrip etti. Güneri Bey bu akin sirasinda daglara çekildi ve Sultan Mesud'a karsi muhalefetten vaz geçerek Esrefoglu ile beraber Konya'ya gelip sultandan aflarini istediler (1288).
Kisa bir sessizlik döneminden sonra Selçuklu-Karamanli rekabeti yeniden alevlendi. Karaman-ili'ne giren Ilhanli Geyhatu birçok köyü tahrip etti ve Larende'yi atese verdi. Güneri Bey bu sefer de daha önce oldugu gibi daglik bölgelerde saklandigi için yakalanamadi. Böylece büyük tahribatin yapildigi Geyhatu'nun bu seferi de sonuçsuz kaldi. Güneri Bey 20 Nisan 1300 tarihinde öldü.
4- Mecdeddin Mahmud
Güneri Bey'in ölümünden sonra kardesi Mecdeddin Mahmud Karaman beyi oldu. Osmanli müelliflerinin Mahmud Bey'i 1279'dan itibaren Karamanli beyi olarak göstermeleri yanlistir. Bu yanlislik Türklerde umumiyetle oldugu gibi, Güneri Bey henüz hayatta iken Mahmud Bey'in önemli basarilar göstermesi ile izah edilebilir. Mahmud Bey'in beylik dönemi hakkinda pek az bilgiye sahibiz. Onun da kendisinden önceki Karamanli beyleri gibi Mogol ve Selçuklu askerleri ile savaslar yaptigi düsünülebilir. Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud 1308 yilinda Kayseri'de vefat edip Anadolu Selçuklu Devleti saltanati sona erince Karaman-oglu Mahmud Bey derhal Konya'yi ele geçirdi. Mahmud Bey, Konya'ya hakim olduktan sonra Ermenilerle mücâdeleeye basladi. Ancak O, 1308 yilinda, Ma'mûriye civarinda Ermenilerle yaptigi bir savasta öldürülünce yerine oglu Musa Bey geçti.
5- Burhaneddin Musa
Mahmud Bey'in ölümünden sonra büyük oglu olan Musa Bey beylik baskenti Lârende'de Karaman Bey'i oldu. Öteki oglu Yahsi Bey ise kardesi Musa Bey'e tâbi bir emir olarak Konya'da bulunuyordu. Bu sirada Türkiye Selçuklu Devleti'nin çökmesi ile bagimsizliklarini ilân eden Anadolu beylerini yola getirmek için Ilhanli Beylerbeyi Emir Çoban, kalabalik bir kuvvetle Anadolu'ya geldi ve ilk olarak Konya'yi Karamanogullari'nin elinden aldi (1314). Emir Çoban daha sonra Karamanlilar'i takip ederek Lârende'ye kadar gitti ve sehri muhasara ettiyse de bir netice alamadi. Konya emiri olan Yahsi Bey muhtemelen bu muhasarayi müteakip ölmüs olmalidir (1315).
Musa Bey, hükümdar olduktan sonra Lârende'de bir imaret ile medrese yaptirdi. Bu sirada kardesi Bedreddin Ibrahim Bey kendisi ile beylik mücadelesine girdi (1318). Memlûk Sultani Melik Nâsir'in da yardimini alan Ibrahim Bey onun adina hükümdârligini ilân etti. Bununla birlikte o, hutbe okutup para bastirdi. Çok geçmeden Memlûklu Sultani bir kuvvet göndererek beyligin baskenti olan Lârende'yi Bedreddin Ibrahim'e, Ermenek'i de Musa Bey'e verdi (1331). Musa Bey'in 1339'da da Ermenek beyi bulundugu, Tül Medresesi kitabesinden anlasilmaktadir. Musa Bey, Memlûk-lular'ca Ermenek yönetimine getirilisinden sonra durumunu arz için Kahire'ye gitmis, burada çok iyi karsilanmis, daha sonra hacca gitmis, dönüste tekrar Kahire'ye ugramissa da iyi bir sonuç elde edemeden Ermenek'e dönmüstür.
6- Bedreddin Ibrahim
Mahmud Bey'in oglu ve Musa Bey'in kardesi olan Bedreddin Ibrahim Bey, yukarida da belirtildigi üzere Memlûk sultaninin yardimiyla Musa Bey'i yenerek Karaman beyligine getirildi. Onun zamaninda Konya tekrar Karamanlilar'in eline geçti. 1332 yilinda Lârende'ye gelen Ibn Battuta, Bedreddin Ibrahim'le Karamanli beyi olarak görüsmüstür. Bu ünlü seyyahin kaydina göre Ibrahim Bey, Memlûklu sultanina tâbi olmus, onun adina para bastirmis ve hatta sultanin gönderdigi kuvvetlerin destegiyle Lârende'yi Musa Bey'den almis, buna karsilik da Ermenek ve çevresi Musa Bey'e verilmistir.
Ibrahim Bey bu tarihten sonra kendi istegi ile beylikten çekilerek yerini Lârende'de hüküm sürmekte olan kardesi Alâaddin Halil Bey'e birakti.
7- Alâaddin Halil
Halil Bey Larende'de beyligin basina geçtigi sirada Mahmud Bey'in büyük oglu Burhaneddin Musa Ermenek'de emir olarak bulunuyordu. Halil Bey hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ondan sonra Ibrahim Bey, ikinci kez Karamanlilarin basina geçti.
Ancak bu dönem hakkinda da kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanilmamaktadir. Onun tahminen 1340 veya biraz önce ölümü üzerine Bedreddin Ibrahim yeniden beyligin basina geçti.
8- Bedreddin Ibrahim (Ikinci Kez)
Ibrahim Bey kardesi Halil Bey'in ölümünden sonra ikinci kez beyligin basina geçince durumu arzetmek üzere Kahire'ye bir elçi göndermis, Memlûk sultani da kendisine sancaklar yollamistir. Bedreddin Ibrahim Bey 1343'te Karamanli topraklarina saldiran Ermenilere karsi bir sefer düzenledi. Ölüm tarihi kesin olarak belli olmamakla birlikte bu olaydan sonra vefat etmis olmalidir.
9- Fahrüddin Ahmed
Bedreddin Ibrahim Bey'in ölümünden sonra yerine oglu Fahrûddin Ahmed Bey geçti. Ancak O'nun hükümdarligi çok kisa sürmüs, Ocak 1350'de Mogollar ile savasirken vefat etmistir.
10- Semseddin
Ahmed Bey'in ölümü üzerine kardesi Semseddin Bey Lârende emiri oldu. Ancak kendisini çekemeyen ve hükümdar olmak isteyen kardesi Karaman Bey tarafindan 1352 yilinda zehirlenmek sureti ile öldürüldü. Mezari Lârende'de Emir Musa Medresesi'nde bulunmaktadir.
11- Burhaneddin Musa (Ikinci Kez)
Semseddin Bey'in öldürülmesinden sonra Lârende halki Ermenek emiri olan Musa Bey'i davet ederek beyligin basina geçmesini istediler. O da bu davet üzerine Lârende'ye gelerek ikinci defa Lârende emiri oldu (1352). Bir yil sonra Kayseri ve Sivas emiri olan Eretna-oglu Mehmed Bey ile yaptigi savasta basari gösteren Musa Bey, bundan sonra ülkesini baris içinde idare etmeye çalisti. Fakat kendisi hasta oldugundan kardesi Halil Bey'in ogullari Seyfeddin Süleyman ile Alâaddin Ali Bey'i davet ederek Karaman beyligini bu iki kardese birakmis ve kendisi Mut'a çekilmistir. Burada bir yil kadar yasamis ve sonra vefat etmistir (1356).
12- Seyfeddin Süleyman
Karaman-oglu Mahmud Bey'in torunu ve Halil Bey'in oglu olan Süleyman Bey, amcasi Musa Bey'in daveti üzerine kardesi ile birlikte Lârende emiri olmus, ancak kisa bir süre sonra yasça büyük oldugu için beyligin idaresini tek basina eline almis, kardesi Alâaddin Ali Bey'e ise Ermenek emirligini vermistir.
Seyfeddin Süleyman Bey, Sivas emiri Eretna-oglu Mehmed Bey ile isbirligi yapan bir Karamanli emiri tarafindan bir suikast sonucunda öldürüldü (Ocak 1361). Bundan sonra Abu'l-feth lâkabini tasiyan, Halil Bey'in oglu Alâaddin Ali Bey hükümdar oldu.
13- Alâaddin Ali
Cesur, azimli ve kahraman bir hükümdar olan Ali Bey, beyligin basina geçtikten sonra komsulariyla mücâdeleye giristi. Osmanli-Karaman münasebetleri ilk defa onun zamaninda basladi. Osmanli Sultani I. Murad'in kizi Melek Hatun'la evlenen Ali Bey, Rumeli'ye ayak basan kayinpederine bir müfreze göndermek sureti ile yardimci oldu. Ancak Osmanlilar'in Rumeli'de göstermis oldugu basarilari kiskanan Ali Bey, Osmanlilar'a karsi Eretna-ogullari ve Türkmen beyleri ile ittifak yapmaya basladi (1361). Fakat I. Murad'in aldigi yerinde tedbirler sayesinde Ali Bey'in bu faaliyeti neticesiz kaldi.
Karamanlilar, bir müddet sonra eskiden beri hedefleri olan Gorigos (Kiz Kalesi)'a taarruz ettiler. Sahil emirlerinin de daveti üzerine Gorigos'a gelen Ali Bey'in bu hareketinden sonra sehirliler iç kaleye çekilerek sehirdeki Rumlardan iki kisiyi Kibris kralina elçi olarak gönderdiler. Anadolu sahilinde bir limana ihtiyaci olan Kibris Krali I. Pierre, bu teklif üzerine hemen bu bölgeye yardimci kuvvet gönderdi ise de Ayas ve Alâiye emirleriyle birlikte hareket eden Ali Bey'in bu taaruzu önlenemedi. Bunun üzerine Pierre kendisi harekete geçti, kardesi Jean'i da Alâiye'nin zaptina gönderdi. Ancak Karamanlilarin tesviki ile toplanmis olan sahil emirleri Jean'i maglûp ettiler. Kibris Krali Pierre, bu kez Avrupa'dan yardim istemek zorunda kaldi.
Bu sirada Memlûklular da Kibrislilar'a karsi bir harekâta hazirlaniyorlardi. Basta Ali Bey olmak üzere Güney Anadolu'daki beylere de mektuplar gönderen Memlûklular, Anadolu beylerinden müsbet cevap aldilar. Alâaddin Ali Bey bu ittifakdan sonra, dogrudan dogruya Gorigos'u muhasara etti (1367). Ali Bey, Kibrislilari birçok defa maglûp etmesine ragmen, bu hareketi tesvik eden Mogol kumandani Yelbuga Nasirî'nin ölümü ve Memlûklularin da taarruzdan vazgeçmeleri üzerine Pierre ile bir anlasma yaparak geri çekilmeye mecbur oldu.
Alâaddin Ali Bey, Gorigos seferinden sonra Hamidogullari'na ait olan bazi yerleri eline geçirdi. Daha sora Germiyan-oglu Süleyman Sah'in topraklarina saldiran Ali Bey, 1375 yilinda Kayseri'ye baskin yaparak Eretna hükümdari Ali Bey'i Sivas'a kaçirmis ve daha sonra da Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed ile mücadelelere girismistir.
b- Karaman-Osmanli Münasebetleri
Ali Bey kayinpederi I. Murad'in Rumeli'de fütuhâta devam ettigi bir sirada bunu firsat bilerek, Osmanlilarin Hamidoglu Hüseyin Bey'den seksen bin altin karsiliginda satin almis olduklari Yalvaç, Karaagaç, Seydisehri, Beysehri taraflarina taarruz ederek kendileri için pek önemli olan Beysehri'ni ele geçirdi. Onun bu davranisina çok üzülen Sultan Murad, bizzat ona karsi harekete geçti. Ali Bey baris yapmak istedi ise de Sultan Murad, Òkendisinin küffarla mücadele ettigi sirada, ortada hiçbir sebep yok iken bir müslüman hükümdarina saldirmasi sebebiyle sözüne güvenemeyeceginiÓ bildirerek onun baris teklifini reddetti. Bunun üzerine iki taraf Konya önünde karsilasmak zorunda kaldi. Yapilan savas sonucunda Karamanoglu yenilince agirliklarini birakarak Konya kalesine kaçti. Çok geçmeden Konya'ya giren Osmanli kuvvetleri kalede bulunan Ali Bey'i kusatmaya basladilar. Sonunda Ali Bey, esi Melek Hatun'u sultan Murad'in yanina göndererek baris istedi. Bunun üzerine, Osmanlilarin Hamidogullarindan aldiklari yerlerin geri verilmesi sartiyla baris yapildi (1386).
Karamanlilar Osmanlilarla baris yapmalarina ragmen, I. Murad'in Kosova'da sehid düsmesinden sonra (1389) anlasmayi bozup Aydin, Mentese ve Esrefogullari ile bir ittifak yaptilar. Bu sirada Rumeli'de bulunan Sultan Bayezid derhal Anadolu'ya dönerek kendisine karsi ittifak kurmus olan beylikler üzerine yürüdü. Bu harekât esnasinda Saruhan, Aydin, Mentese ve Germiyan Beylikleri Osmanli topraklarina katildi (1390). I. Bayezid daha sonra Karamanlilar üzerine de yürüyerek Konya'yi muhasara altina aldi. Karamanoglu Ali Bey, Kadi Burhaneddin'in yardim teklifine ragmen, zaptetmis oldugu Beysehri'ni Osmanlilar'a geri vererek sulh yapti. Bunun üzerine Osmanlilar Konya'dan ayrildilar. Çarsamba suyu iki taraf arasinda sinir kabul edildi.
Alâaddin Ali Bey Osmanlilarla anlastiktan sonra Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin'e karsi harekete geçip, ona ait bazi yerleri ele geçirdi. Ancak Kadi Burhaneddin'in karsilik vermesi üzerine aldigi yerleri geri vermek zorunda kaldi. Bu esnada Timur Dogu Anadolu'ya gelerek (1394), kendi hakimiyetini tanitmak üzere etraftaki beyliklere elçiler gönderdi. Alâaddin Ali Bey de diger beylikler gibi Timur'un yüksek hakimiyetini tanidigini bildirdi. Ayrica Karaman-oglu, Timur'un Sam üzerine yapacagi sefere oglu Mehmed Bey'i bir miktar asker ile gönderecegini , Anadolu ve Osmanli ülkesine geldigi vakit ise bizzat kendisinin yardimci olacagini bildirdi.
Alâaddin Ali Bey'in Timur'a itaat ettigini haber alan Sivas hükümdari Kadi Burhaneddin Ahmed, Timur'a karsi oldugu için iki düsman arasinda kaldi. Bu arada Karaman-oglu Ali Bey'in Kadi Burhaneddin'e ait bazi yerlere saldirmasini müteakip Kadi Burhaneddin onun üzerine yürüdü. O, Aksaray, Zincirli, Salime kalelerini aldiktan sonra Nigde'yi muhasara etti ise de alamadi.
Karaman-oglu Alâaddin Ali Bey bu olaydan sonra Kadi Burhaneddin'in yegeni olan Kayseri Valisi Seyh Müeyyed'i tahrik ederek dayisina karsi isyan ettirdi (1396). Bunun üzerine Kadi Burhaneddin derhal Kayseri'ye yürüyerek Seyh Müeyyed'i yakalayip öldürdü. Daha sonra onu isyana tesvik eden Karaman-oglu arazisini de yagmalatti. Ali Bey Konya kalesine siginmak zorunda kaldi. Bu sirada Ali Bey'in hareketini tasvib etmeyen bir kisim kabile reisleri onu terkederek Kadi Burhaneddin'in tarafina geçtiler.
Kadi Burhaneddin ile basa çikamayacagini anlayan Alâaddin Ali Bey, Osmanli Sultani Yildirim Bayezid'in Rumeli'de Eflâk seferinde bulunmasini firsat bilerek kuvvetlerini Ankara ve Bursa taraflarina akina gönderdi. Ankara'ya gidenler Anadolu Beylerbeyi Sari Timurtas Pasa'yi yakalayip Konya'ya götürdüler. Bu durumu haber alan Yildirim Bâyezid, Eflâk seferinden döner dönmez Karaman-oglu üzerine yürüdü.
Alâaddin Ali Bey, Bayezid'in kendisine karsi harekete geçtigini duyunca Timurtas Pasa'yi serbest birakarak onu bir heyetle ve kiymetli hediyelerle birlikte baris için padisaha gönderdi. Ancak Bayezid, onun bu teklifini kabul etmeyerek savasa giristi. 1398 yilinda Akçay'da yapilan savasi kaybeden Alâaddin Ali Bey Konya'ya sigindi, fakat sehirlilerin Bâyezid ile anlasmasi üzerine esir alindi. Daha sonra da öldürüldü.
Bâyezid bu sekilde Konya'yi ele geçirdikten sonra Ali Bey'in ogullarinin elinde bulunan Lârende üzerine yürüdü. Alâaddin Ali Bey'in hanimi ve ogullari Ali ve Mehmed beyler, sehrin ileri gelenleriyle kaleden çikip Bayezid'in huzuruna geldiler. Bayezid sehrin anahtarlarini teslim aldiktan sonra Alâaddin Ali Bey'in hanimi olan kizkardesini ve iki oglunu Bursa'ya gönderdi (1398).
Bayezid, böylece Karamanogullari beyliginin güney kisimlari disinda kalan yerlerini alarak bu beylige son verdi. Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflari ise Karaman ailesine mensup Süleyman Bey ve oglu Seyh Hasan'in idaresinde kaldi. Güneyde bulunan Alâiye, Karaman ailesine mensup bir baska beyin idaresinde bulunuyordu. Bu arada bazi kaynaklarda Bâyezid'in Konya ve çevresini Ali Bey'in oglu Mehmed Bey'e verdigi, ancak bir yil sonra Osmanlilar'a isyan etmesi sebebiyle tekrar esir alinarak Bursa'ya götürüldügü belirtilmektedir.
c- Ankara Savasi'ndan Sonra Karamanogullari Beyligi
Karamanogullari Beyligi Ankara Savasi'nin sonuna kadar dört yil Osmanli idaresinde kaldi. Ancak Osmanlilar'in Ankara Savasi maglubiyetinden sonra Timur; Germiyan, Saruhan, Aydin, Mentese, Teke ve Karamanogullari'na eski beyliklerini geri verdi. Bu arada Alâaddin Bey'in oglu Mehmed Bey'e de Karaman ülkesi verildi. Mehmed Bey'in kardesi Ali Bey ise Mehmed Bey'e tâbi olarak Nigde emiri oldu. Timur Karaman topraklarinin yanisira Osmanli arazisinden Beypazari, Sivrihisar, Kirsehri ve Kayseri taraflarini da Mehmed Bey'e verdi.
1- Mehmed Bey
Mehmed Bey Karaman hükümdari olarak Konya'yi beyliginin merkezi yapti ve Timur adina Konya, Kayseri, Lârende ve Egridir'de sikke kestirdi. Mehmed Bey daha sonra Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflarina hakim olan Süleyman Bey üzerine yürüyerek bu bölgeleri de idaresi altina aldi.
Osmanli sehzâdeleri arasinda meydana gelen taht kavgalarindan istifade eden Mehmed Bey, Osmanli hükümdari Çelebi Sultan Mehmed'in Rumeli'de kardesi Musa Çelebi ile ugrastigi bir sirada Çelebi Mehmed'in müttefiki olan Germiyan-oglu'nun arazisine tecavüz ederek Bursa'ya kadar geldi. Sehri tahrip ettikten sonra kaleyi muhasara etti, ancak Haci Ivaz Pasa'nin müdafaasini kiramadi. Mehmed Bey, dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrini açtirarak ona hakaret ettikten sonra kale üzerindeki baskisini arttirdi. 30 gün kadar dayanabilen kale sonunda teslim oldu. Mehmed Çelebi, kardesi Musa Çelebi'yi yenerek onu öldürdükten sonra Karaman-oglu Mehmed Bey'in Bursa'yi aldigini haber alinca derhal Anadolu'ya geçti. Karaman-oglu, Osmanli sultaninin Bursa'ya gelmekte oldugunu duyunca sehri atese vererek Karaman'a döndü (1413).
Çelebi Sultan Mehmed, Karaman-oglu'na bir ders vermek amaciyla beraberinde Candar-oglu Isfendiyar Bey ve kuvvetleri oldugu halde, Karaman-oglu'nun iki yildan fazla isgali altinda kalmis olan Kütahya'yi geri aldi. Buradan Karamanli topraklarina giren Çelebi Mehmed, daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karaman-ogullarina verilmis olan Aksehir, Begsehir ve Otluk-hisari'ni aldiktan sonra Konya'yi kusatti ise de alamadi. Sonunda Karaman-oglu'nun müracaati ile, ele geçirilen yerler Osmanlilarda kalmak üzere baris yapildi (1414).
Fakat Karaman-oglu Mehmed Bey bir süre sonra, Çelebi Sultan Mehmed'in Canik taraflarinda bulundugu bir sirada Osmanli topraklarina tekrar saldirilara basladi. Çelebi Mehmed, onun bu hareketini ögrenince Samsun seferinden geri dönerek Konya üzerine yürüdü. Ancak Ankara'ya geldigi sirada hastalandigi için kendisi sefere devam edemedi. Anadolu Beylerbegisi Bayezid Pasa, Konya önüne kadar gelerek Mehmed Bey'i yakaladi. Karaman-oglu Mehmed Bey ve oglu Mustafa Bey Ankara'da bulunan Çelebi Mehmed'in karargâhina getirildi. Çelebi Sultan Mehmed, sözünde durmamasi sebebi ile Karaman-oglu'nu siddetle cezalandirdi. Karaman-oglu ise özür dileyerek yaptigi antlasmayi bir daha bozmayacagina dair söz verdi (1418). Bundan sonra Mehmed Çelebi hayatta oldugu müddetçe Karaman-oglu'nun hiç bir taarruzu görülmedi. Bununla birlikte O, Osmanlilardan çekindigi için Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in himayesine girerek onun adina para bastirdi.
Timur'un Anadolu'da bulundugu sirada Karaman-oglu Mehmed Bey tarafindan ele geçirilmis olan Tarsus sehri Ramazan-oglu Ahmed Bey tarafindan alinarak burada Memlûk Sultani Melik Müeyyed Bey adina hüküm sürüyordu. Karaman-oglu Mehmed Bey elinden alinmis olan Tarsus'u geri almak için firsat ariyordu. Nitekim O, iki yil sonra Misir ve Sam emirleri arasindaki anlasmazliktan istifade ederek oglu Mustafa Bey kumandasinda bir ordu gönderdi ve Tarsus'u geri aldi. Ancak bu sebeple Memlûklu sultani ile arasi açildi. Memlûklu kuvvetleri kisa bir süre sonra Tarsus'u geri aldi ise de bu kez Karaman-oglu ile Ramazan-oglu birleserek Tarsus'a yeniden sahip oldular.
Bu siralarda Karaman-oglu Mehmed Bey hastalandigi için yerini oglu Mustafa Bey aldi. Ancak Memlûk sultani bunu kabul etmeyerek beyligin basina Izzeddin Hamza'yi getirdi. Memlûk sultani ayni zamanda oglu Ibrahim'i güney Anadolu'ya gönderdi. Sam Valisi Tani Bey Mik'i de Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Bu Memlûk kuvvetleri Karaman-oglu'nu bozguna ugratarak Adana ve Tarsus'u ellerine geçirdiler. Memlûklular bu sefer sirasinda Nigde, Konya Eregli'si ve Lârende'ye kadar gelerek büyük tahribat yaptilar. Bunlar Karamanogullari Beyligi'ni Ali Bey'e verdiler. Memlûklular karsisinda daglara kaçan Mehmed Bey ise, ordunun geri çekilmesinden sonra Kayseri'ye saldirdi. Ancak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e esir düstü. Mehmed Bey buradan Kahire'ye götürülerek hapsedildi (Ocak 1422). Oglu Mustafa Bey ise daha önce öldürüldü (1420).
2- Ali Bey
Biraderi Mehmed Bey zamaninda Nigde emiri olan Ali Bey, Mehmed Bey'in Osmanlilar karsisinda aldigi yenilgi ile sarsintiya ugramasi üzerine kendisine sultan ünvani vermisti (1413). Bu sebeple Mehmed Bey ile aralari açilinca Kahire'ye gitmis (1415), sonra Mehmed Bey'in Memlûk sultanina muhalefeti üzerine Anadolu'ya sevk edilen ordu ile beraber gelmis ve neticede Memlûk sultani tarafindan bütün Karaman beyligi kendisine verilmistir (Ocak 1420).
Ali Bey, Konya hariç geri kalan bütün Karaman arazisine sahip oldu. Öte taraftan Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in ölümü ve Melik Zahir Seyfeddin Tatar'in sultanliga geçmesi (1421) üzerine Karaman-oglu Mehmed Bey serbest birakilarak ülkesine gönderildi. Bu sirada Mehmed Bey'in oglu Ibrahim Bey de Osmanlilarin yardimiyla Konya ve Lârende'yi eline geçirdi. Ali Bey yine Nigde'ye çekilerek Memlûklu sultaninin himayesine girdi. Böylece Karaman Beyligi Memlûklu sultanina tabi olarak ikiye bölünmüs, Ali Bey Nigde'de, Mehmed Bey ise Konya'da hüküm sürmüstür.
3- Mehmed Bey (Ikinci Kez)
Memlûklu Sultani Seyfeddin Tatar'in emriyle affolunan Mehmed Bey, Kibris üzerinden memleketine geldi ve Konya'da beyligin basina geçti (1421). Memlûklulara tabi olan Mehmed Bey, bir süre sonra Osmanli devletindeki saltanat degisikliginden istifade ile Hamid-ogullariyla da isbirligi yaparak Osmanlilarin elinde bulunan Antalya kalesini ele geçirmeyi plânla-di. Bu ittifakdan haberdar olan Antalya beyi Hamza Bey, müttefiklerin birlesmesine firsat vermeden Hamid-oglu Osman Bey üzerine baskin yaparak onu öldürdü. Mehmed Bey ise ogullari Ibrahim, Ali ve Isa Beylerle beraber gelerek Antalya'yi kusatti. Mehmed Bey kusatmayi yönettigi sirada kaleden atilan bir gülle parçasinin isabetiyle yaralanarak hayatini kaybetti. Ogullari Isa ve Ibrahim Bey, babalarinin cesedini alarak Lârende'ye döndüler (Subat 1423).
4- Ali Bey (Ikinci Kez)
Agabeyi Mehmed Bey'in Antalya kusatmasinda öldügünü haber alan Ali Bey, Nigde'den Konya'ya gelerek hükümdarligini ilân etti. Mehmed Bey'in ogullari Ibrahim ve Isa Bey ise Osmanli hükümdari II. Murad'in yanina giderek ondan yardim istediler. Sultan Murad, kizkardesleriyle evli olan bu Karaman beylerini iyi karsiladi. Isa Bey'e Rumeli'de bir sancak beyligini veren II. Murad, Ibrahim Bey'e ise bir miktar kuvvet vererek Karaman'a gönderdi. Ibrahim Bey, Murad'in bu yardimina karsilik, daha önce Osmanlilar'a ait iken Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan Isparta ve Egridir'i Osmanlilar'a geri vermeyi kabul etti. Osmanli kuvvetleriyle birlikte Konya önlerine gelen Ibrahim Bey, Ali Bey ile yaptigi mücadele sonunda Konya'yi eline geçirdi. Ali Bey ise eski baskenti olan Nigde'ye çekildi. Ibrahim Bey, amcasi Ali Bey'e Nigde'nin yanisira Aksehir'i de dirlik olarak verdi (1424).
5- Ibrahim Bey
Mehmed Bey'in büyük oglu olan Ibrahim Bey Osmanlilarin yardimiyla beyligin basina geçtikten sonra Osmanlilarla olan dostlugunu bozdu. O, Osmanlilara biraktigi Egridir ve Isparta'yi geri almayi plânliyordu. Ibrahim Bey, Osmanli kuvvetlerinin Rumeli'de bulundugu bir sirada Beysehri'ni ele geçirerek Isparta'ya kadar ilerledi. Sultan Murad, Rumeli'deki tehlikeli durumun düzeltilmesinden sonra Osmanli kuvvetlerini Karaman-ogullari üzerine gönderdi. Bu kuvvetler Aksehir'den baslayarak Beysehri, Seydisehri ve Saidili gibi yerleri zabtettiler.
Sarimüddin (veya Taceddin) Ibrahim Bey Karaman-Memlûklu münasebetlerine de önem veriyordu. O, Barsbay'a isyan etmis olan Ramazan-oglu Ibrahim Bey'i Kahire'ye gönderdi. Ancak kuvvetlendikten sonra, Mem-lûklularin kendi üzerindeki nüfuzlarina son vererek bagimsiz bir siyaset takip etmeye basladi. Onun bu davranisi sonucunda Memlûklular Emir Sadi Bey'i Tarsus'a gönderip Ibrahim Bey'e karsi kardesi Isa Bey'i desteklediler. Kardesine karsi mücadele eden Ibrahim Bey onu yenerek Kahire'ye kaçmasina sebep oldu.
6- Ibrahim Bey Devrinde Karaman-Osmanli Münasebetleri
Ibrahim Bey zamani Karamanogullari Beyligi'nin en güçlü devri oldu. Bu devirde Karamanlilar, Sirp despotu vasitasiyla Osmanlilar aleyhine Macarlarla ittifak yaptilar. Bu anlasmaya göre Macarlar batidan, Karamanlilar da dogudan Osmanli topraklarina saldiracaklardi. Ancak Macarlar'i maglup eden II. Murad, Karaman-ogullarinin en çok güvendigi Varsak asireti üzerine bir kuvvet göndererek Konya halkini Afyonkarahisar'a sürmeyi düsündü. Ancak Ibrahim Bey, Osmanlilara bir elçi göndererek baris yapilmasini teklif etti. Almis oldugu yerleri geri vermek ve bir daha anlasmaya aykiri hareket etmemek sarti ile baris yapildi (1439).
II. Murad Karamanlilar ile anlasmasina ragmen, Ibrahim Bey'in Kayseri'yi zabtetmesi üzerine ona karsi Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey ile ittifak yapmak zorunda kaldi. Nitekim bu sirada, Dulkadir-oglu Mehmed Bey de, Kayseri'yi alan ve Memlûklularla müsterek hareket eden Karaman-oglu'na karsi Osmanlilar'dan yardim istemek üzere II. Murad'a haber gönderdi (1436). Öte taraftan II. Murad, Kayseri'den sonra Amasya'ya da hücum eden Ibrahim Bey'e bir ders vermek amaciyla Dulkadir-oglu Süleyman Bey'e yardimci kuvvet gönderdi. Bu suretle Dulkadirlilar Kayseri'yi geri aldilar. Osmanlilar'in yaninda bulunan Karaman ailesinden Isa Bey ise Karaman topraklarina hücum etti, ancak Aksehir'i aldiktan sonra yapilan muharebede öldürüldü. Ibrahim Bey, bu olaydan sonra, Memlûklularin da ise karisacaklarini anlayinca Osmanlilar'a sulh teklifinde bulundu. 1437 yilinda iki taraf arasinda bir baris antlasmasi daha yapildi. Ibrahim Bey bu tarihten sonra bes-alti sene kadar Osmanlilar aleyhinde hiç bir faaliyette bulunmadi.
Bununla beraber Karaman-oglu Ibrahim Bey, Osmanlilarin Macaristan'da yenilmesinden sonra baslayan Haçli ittifakina da katilmaktan geri durmadi. O, Bizans imparatoru araciligiyla Macar kralina müracaat ederek onun Rumeli'de harekâta baslamasini istedi. Haçli ordulari, Semendire'yi alarak Alacahisar, Sehirköy ve Nis'i yakip yiktilar. Bunlar daha sonra Sofya üzerine yürüdüler. Osmanlilarin Rumeli'de bulundugu bu sirada Karaman-oglu Ibrahim Bey, damadi Turgut-oglu Hasan Bey emrinde bir kisim kuvvet göndererek Ankara, Kütahya ve Afyon illeriyle Bolvadin, Beypazari ve Hamideli yörelerine kadar olan yerleri yakip yiktirdi. Böylece iki düsman arasinda kalan Osmanlilar, Haçlilara karsi en kuvvetli birliklerini göndermekle birlikte, Anadolu'da da Karamanogullari üzerine bir kuvvet sevketmek zorunda kaldilar.
Ibrahim Bey'in Osmanlilara karsi Haçlilarla ittifak yapmasi müslümanlar tarafindan iyi karsilanmadi. Sultan II. Murad devrin ileri gelen âlimlerinden de fetva alarak Karaman-oglu'na karsi kesin bir tavir almaya karar verdi. Haçlilarla 1444 Temmuz'unda yapilan baris antlasmasindan sonra Anadolu'ya geçen II. Murad Karaman-oglu üzerine bir sefer düzenledi. Çok zor durumda kalan Ibrahim Bey, yine baris istemek zorunda kaldi. II. Murad, devletinin içinde bulundugu durumu düsünerek Karamanogullari ile baris yapmayi uygun buldu.
Sultan Murad, Haçlilarla yapilan 1444 Segedin antlasmasinin bozulduguna dair gelen haberler üzerine Ibrahim Bey ile, çok agir sartlari ihtiva eden bir yemin ve ahidnâme alarak anlasti. Buna göre Ibrahim Bey, oglunu ve kuvvetlerini istendigi zaman Osmanlilar hizmetine göndermeyi kabul ediyordu.
Karaman-oglu Ibrahim Bey bu ahidnâmeye sadik kalarak Varna muharebesinde (1444) ve II. Kosova Savasi'nda (1448) Osmanlilara yardimci kuvvetler gönderdi.
Ibrahim Bey, bu sirada Kibrislilar'in elinde olan Gorigos kalesini ele geçirdi (1448). Bunun üzerine Rodoslular Memlûk Sultani Melikü'z-zâhir Çakmak'a müracaat ettiler.
Karaman-oglu Ibrahim Bey II. Murad'in ölümünden sonra tekrar Osmanlilar aleyhine faaliyetlere basladi. O, 1451 yilinda Germiyan, Aydin ve Menteseogullari'ndan olduklarini ileri süren bazi kimseleri memleketlerini almak üzere gönderdi. Bunun üzerine Sultan II. Mehmed Anadolu beylerbeyi Ishak Pasa'yi Anadolu'ya sevkettikten sonra kendisi de Karaman-oglu üzerine yürüdü. Ibrahim Bey Fatih Sultan Mehmed karsisinda da zor durumda kaldigini anlayinca baris teklifinde bulundu. Beysehir, Seydisehir ve Kirsehir Osmanlilar'a verilmek ve sefer sirasinda asker göndermek sarti ile baris yapildi. Bununla beraber Ibrahim Bey, Istanbul'un fethinin hazirliklari sirasinda Konya'ya gelen Venedik elçisi ile Osmanlilar'a karsi bir ticaret antlasmasi imzaladi.
Karaman-oglu Ibrahim Bey, 1456'da Memlûk topraklarina hücum ederek Tarsus, Adana ve Külek taraflarini almak istedi. Onun bu davranisi üzerine harekete geçen Memlûklular, Emir Hoskadem Nasirî'yi Karaman-ili'ne gönderdi. Ibrahim Bey Memlûklu kuvvetlerinin geldigini görünce önce Memlûklular'a, sonra da Osmanlilar'a yaklasmak zorunda kaldi. Bundan sonra yaptigi anlasmalara vefatina kadar sadik kalan Ibrahim Bey, Fatih'in Kastamonu ve Trabzon seferlerine oglu kumandasinda yardimci kuvvet gönderdi. O, Isfendiyar-oglu Kizil Ahmed'in siginma istegini de kabul etmedi.
Yaklasik 40 yil kadar Karaman-ogullari beyliginin basinda kalan Ibrahim Bey'in son zamanlari üzüntü içerisinde geçti. Daha sagliginda ogullari arasinda miras kavgalari basladi. Ibrahim Bey ise, Içel valisi olan büyük oglu Ishak Bey'i veliaht tayin etmisti. Ishak Bey, babasi ölmeden önce idareyi eline aldi ise de kardesleri bunu kabul etmedi. Nitekim babasinin hastaliginin agirlastigi bir sirada Pir Ahmed, Konya ileri gelenleri ile anlasarak hükümdarligini iâan etti. Bunun üzerine Ibrahim Bey, oglu Ishak Bey ile birlikte Gevele kalesine sigindi ve çok geçmeden burada vefat etti (1464). Naasi Lârende'ye götürülerek orada yaptirmis oldugu imaret medresesine bitisik olan türbesine defnedildi.
Ibrahim Bey'in ölümünden sonra ogullari Ishak Bey, Pir Ahmed, Kasim, Karaman, Alâaddin, Süleyman, Nûre Sufi ve Mehmed birbirleriyle mücadeleye basladilar.
7- Ishak Bey
Ishak Bey babasinin ölümünden sonra hükümdar olmussa da Silifke'den devlet baskenti Konya'ya gelemedi. Çünkü, kardesi Pir Ahmed daha babasinin sagliginda Konya'yi ele geçirmis ve burada beyligini ilân etmisti. Böylece Karamanogullari beyligi ikiye ayrilmis oldu. Ishak Bey, Pir Ahmed Bey'e karsi kendisine yardimci olur ümidiyle Memlûklu sultanina tâbi olmak istediyse de, hiç bir askerî yardim alamadi. Kardesi Pir Ahmed'e karsi yalniz basina mücadele edemeyecegini anlayinca ailesini Silifke'de birakarak Akkoyunlu Uzun Hasan'in yanina giderek ondan yardim istedi. Uzun Hasan'dan aldigi yardimci kuvvetler ile ülkesine dönen Ishak Bey kardesi Pir Ahmed'i yenerek Konya'yi eline geçirdi. Pir Ahmed ise ülkesini terk ederek Fatih Sultan Mehmed'in yanina gitti.
Akkoyunlularin destegi ile Karaman topraklarina hakim olan Ishak Bey Memlûk sultani adina hutbe okutmasina ragmen, Osmanlilarla da anlasma yollarini aradi. Dayisi Fatih'e siginmis olan Pir Ahmed, Karaman beyligi topraklarindan bazi yerleri terketmek suretiyle padisahtan yardim sözü aldi. Öte taraftan Ishak Bey de Fatih'e müracaat ederek Aksehir, Beysehir ve çevresini Osmanlilara verecegini bildirerek anlasma yapmak istedi. Ancak Fatih Sultan Mehmed, bu yerlerin zaten daha önce Osmanlilar'in elinde oldugunu söyleyerek Ishak Bey'in baris teklifini kabul etmedi. Fatih, Çarsamba suyunu sinir kabul eden eski antlasmalarin tatbikini istedi. Ishak Bey Fatih Sultan Mehmed ile anlasamayinca iki taraf kuvvetleri Ermenek civarinda karsilasmak zorunda kaldilar. Ishak Bey bu savasta maglup olup ailesinin siginmis oldugu Silifke kalesi hariç, bütün Karaman-ili'ni kaybederek hazinesi ile birlikte Diyarbakir'da Uzun Hasan'in yanina çekildi. Kisa bir süre sonra da burada vefat etti (Eylül 1466).
8- Pir Ahmed
Fatih Sultan Mehmed'in yardimi ile Karaman tahtina geçen Pir Ahmed kendisine yapilmis olan yardima karsilik Aksehir, Beysehir, Siklan hisari, Ilgin ve çevrelerini Osmanlilar'a verdi. Bundan sonra Pir Ahmed bir kaç yil Osmanli devletinin himayesinde hükümdarlik yapti. Ancak bu kez kardesi Kasim Bey, ona karsi harekete geçti. Pir Ahmed, Osmanlilar'in da yardimiyla Ermenek civarinda Kasim Bey'i yendi. Durumunu saglamlastiran Pir Ahmed, bir süre sonra Osmanlilar'in batida yaptiklari savaslardan istifade ederek, Osmanlilara terketmis oldugu yerleri geri almak için faaliyetlere basladi (1466). Fatih Sultan Mehmed, Pir Ahmed Bey'in bu hareketi üzerine ordusuyla Karaman topraklarina girdi. Pir Ahmed Fatih'in gelmesi üzerine Konya'yi birakarak Lârende'ye kaçti. Veziriazam Mahmud Pasa onu takip ederek yenilgiye ugratinca bu kez Tarsus'a kaçmak zorunda kaldi. Böylece Konya'yi eline geçiren Fatih Sultan Mehmed, buranin idaresini oglu Sehzâde Mustafa'ya verdi.
Lârende'ye çekilen Pir Ahmed mücadeleden usanmadi. O, kardesi Kasim bey ile barisarak birlikte Osmanlilar'in kontrolündeki Konya üzerine yürüdü. Ancak Osmanli emiri Ishak Pasa karsisinda yenilerek kaçmak zorunda kalan Pir Ahmed yardim saglamak amaciyla Uzun Hasan'in yanina gitti. Kardesi Kasim Bey ise daglik bölgelere çekilerek Pir Ahmed'in getirecegi yardimi beklemeye basladi (1469-1470). Öte taraftan bu siralarda Karaman'a gönderilen Gedik Ahmed Pasa buradan güneye inerek Alâiye ve Silifke'yi ele geçirdi. O, daha sonra Karamanli ailesinin bulundugu Mokan (Minan) kalesini de aldi.
Akkoyunlu hükümdari Uzun Hasan'in yanina giden Pir Ahmed, buradan kalabalik bir kuvvet alarak geriye döndü. Bu sirada Içel'de bulunan Gedik Ahmed Pasa derhal Konya'ya geldi. Akkoyunlu ordusu önce Tokat'a gelip savunmasiz sehri yakip yikti (1472). Bu ordu daha sonra Kayseri'den baslayarak Karaman, Hamid-ili ve çevresini ele geçirdi. Yusufca Mirza emrindeki Akkoyunlu ordusu ile birlikte hareket eden Pir Ahmed ve Kasim Bey Lârende'yi aldiktan sonra Konya'yi da ele geçirmek istedilerse de Konya halki Osmanlilar'a sadik kalarak sehri savundu. Bu yüzden Konya'yi ele geçiremeyen ordu Aksehir'e geldi. Bolvadin'den geçerek Beysehir civarinda Sehzâde Mustafa kuvvetleriyle karsilasti. Burada iki taraf arasinda meydana gelen savasta Akkoyunlular yenilgiye ugradi ve Yusufca Mirza esir alindi. Pir Ahmed Bey ise tekrar Uzun Hasan'in yanina kaçmayi basardi. Kasim Bey de Içel'e çekilerek Silifke'de hüküm sürdü.
Fatih Sultan Mehmed, Akkoyunlu hükümdarinin Karamanogullari'na devamli surette yardim etmesi dolayisiyla bu devlete karsi bir sefer yapmak zorunda kaldi. Osmanlilar'la Akkoyunlular'in 1473 yilinda yaptiklari Otlukbeli savasinda Uzun Hasan yenilgiye ugrayinca Karaman-ogullarinin ümitleri kirildi. Otlukbeli yenilgisinden sonra Pir Ahmed Bey Uzun Hasan'la birlikte kaçti. O, daha sonra Içel'de bulunan kardesi Kasim Bey'in yanina gelerek tekrar Osmanlilar'a karsi harekâta basladi. Pir Ahmed Silifke'den ayrilip Ermenek'e giderek Yellitepe'de karargâhini kurdu. Gedik Ahmed Pasa Pir Ahmed'e baris önerisi ile ansizin Yellitepe'ye baskin yapti. Pir Ahmed saklandigi için yakalanamadi. Bununla birlikte Gedik Ahmed Pasa, Ermenek ve Minan kalelerini elegeçirdi. Pir Ahmed önce Tarsus'a, oradan da tekrar Uzun Hasan'in yanina gitti. Uzun Hasan, Bayburt sehrini Pir Ahmed'e dirlik olarak verdi. Pir Ahmed burada ikamet etmekte iken 1474 yilinda öldü.
9- Son Karamanli Beyi Kasim ve Osmanlilar'in Karamanogullari Beyligi'ne Son Vermesi
Kardesi Pir Ahmed'in ölümünden sonra Karaman-ogullarinin basinda Kasim Bey yalniz kaldi. Bu sirada, gerek Uzun Hasan'in gerek Karaman-ogullarinin müttefiki olan Venedik, Papa ve Napoli devletlerinin donanmalari Midilli adasiyla Izmir ve Antalya'yi isgal ettikten sonra Silifke'ye kadar geldiler ve burasini alarak Kasim Bey'e verdiler. Ancak Pir Ahmed Bey'in yönetimindeki yerleri alan Gedik Ahmed Pasa, Kasim Bey'in hakim oldugu Içel'i de ele geçirdi (1474). Yine bu siralarda Konya valisi olan sehzâde Mustafa, Karamanogullari'nin elinde bulunan Develi Karahisar'i baris yoluyla aldi. Böylece Karaman-ogullari'nin bütün sehir ve kaleleri Osmanlilarin eline geçmis oldu (1475).
Ancak, Fatih'in ölümünden sonra (1481) hükümdar olan II. Bayezid ile kardesi Cem Sultan arasindaki saltanat kavgasi sirasinda yeniden ortaya çikan Kasim Bey, daha önce Konya valiliginde bulunmus olan Cem Sultan'la anlasarak Içel çevresinde bir süre kaldiktan sonra, Karaman Beyligi'ne yeniden hakim olmaya çalisti. Hatta bir ara basarili oldu ise de Cem'in Misir'a kaçmasiyla yalniz kaldi.. Kasim Bey, çok geçmeden Cem'i Anadolu'ya davet etti, bunun üzerine Cem Sultan Anadolu'ya gelerek Kasim Bey ile birlikte hareket etti. Ancak bir süre sonra Cem Sultan'in Rodos sövalyelerinin yanina gitmesi üzerine yalniz kalan Kasim Bey, Osmanli padisahi II. Bayezid'e müracaat ederek affedilmesini istedi. Padisah da onu affederek kendisine tabi olmasi sarti ile Içel'de beylik sürmesine izin verdi. O da ölümüne kadar (1493) beyliginin basinda kaldi.
Kasim Bey'in ölümü üzerine, Karamanli beyleri Karaman-oglu'nun kizindan dogan Turgut-oglu Mahmud Bey'i Kasim Bey'in yerine atamasini sultandan istediler. Bayezid, Karamanlilarin bu istegini de kabul etti. Ancak Turgut-oglu Mahmud Bey, Osmanlilarla Memlûklular arasindaki savasta Memlûklular'i tutunca azlolundu ve üzerine kuvvetler gönderildi. Bunun üzerine Mahmud Bey Haleb'e kaçti (1497). Böylece Karaman-ogullari sülâlesinden kimse kalmadi. Osmanlilar beyligin ortadan kalkmasindan sonra burasini Karaman merkez olmak üzere bir eyalet haline getirdi.
Görüldügü gibi Karamanogullar'i Beyligi Anadolu beylikleri içerisinde en uzun ömürlü ve en güçlü beyliklerden birisi olmustur. Beyligin ilk merkezi Ermenek olmus, daha sonra sirasiyla Lârende (Karaman), Konya, kisa bir süre de Nigde ve Silifke beylik merkezi olmustur. Karamanlilarin devlet idare sekli Türkiye Selçuklulari devlet teskilâtina benzemekte idi. Beylik aile fertleri tarafindan seçilen Ulu bey tarafindan idare edilir, ailenin diger üyeleri ülkenin çesitli yerlerinde valilik yapmak suretiyle yönetime katilirdi.
Divan teskilatinin da mevcut oldugu bilinen Karaman beylerinin nevbet denilen davul, nakkare ve nefirden meydana gelen bir çesit mehter takimlari vardi.
Karamanogullari Beyligi'nde ordu beyligin esasini teskil ediyordu. Düzenli ordu yaninda bazi boy ve oymaklarin da gerektigi zaman Karamanlilarin hizmetine girdikleri bilinmektedir. Karaman ordusunun sayisi için el-Ömerî 25 bin atli, 25 bin piyade; Baybars Tarihi 20 bin atli, 30 bin piyade gibi rakamlar vermektedirler. Sikarî ise, Gorigos seferi esnasinda Karaman ordusunun 40 bin kadar oldugunu yazmaktadir. Bu rakam Ibrahim Bey devrinde ise ihtiyatlari ile birlikte 60 bine kadar çikmaktadir.
II- KARAMANOGULLARI DEVRINDE IMAR FAALIYETLERI
Osmanlilar'dan sonra en kudretli ve uzun ömürlü Türkmen beyligi olan Karamanogullari mimarisi Selçuklu üslûp ve geleneginin bir devami seklindedir. Karamanogullari'nin yapmis olduklari eserlerden günümüze kadar gelenler sunlardir. Aksaray'da Ulu Camii (1431) ve Zinciriye Medresesi (1336); Konya'da Haci Ebubekir tarafindan yaptirilmis olan Iplikçi Camii (1332); Ermenek'te Emir Musa Bey'in 1339'da yaptirmis oldugu Tol Medrese; Karaman'da Sultan I. Murad'in kizi ve Karaman-oglu Alâaddin Bey'in hanimi Nefîse Sultan'in 1382'de yaptirdigi Hatuniye Medresesi; II. Ibrahim Bey tarafindan yaptirilmis olan Ibrahim Bey Imareti (1433), Karamanli Emiri Haci Bey tarafindan insa ettirilen Haci Beyler Camii (1358) ve Mevlâna Celâleddin-i Rumî'nin annesi Mümine Hatun adina Karaman-oglu Alâaddin Bey tarafindan 1370 yilinda insa ettirilen Maderi Mevlânâ Camii; Nigde'de Ali Bey'in yaptirmis oldugu Ak Medrese (1409); Ürgüp'te 1350'de yaptirilan Taskin Pasa Camii; Mut'ta Karaman-oglu Alâaddin Bey'in emirlerinden Lal Aga tarafindan insa ettirilen Lal Aga Camii Karamanogullari mimarisinin en canli örneklerindendir. Bunlarin disinda Konya'da, Kur'an ögrenmek ve namaz kilmak için yaptirilmis olan Hasbey Dârülhüffâz'i (1421) ile Nasuh Bey Dârülhüffâz'i da Karamanogullari devrinden günümüze kadar kalmistir. Yine Karaman'da bulunan Alâaddin Bey Kümbedi de bu devrin önemli eserlerindendir.
Selçuklu çini sanati gelenegi beylikler devrinde de devam etmis ve Karamanogullari'nin yapmis olduklari Karaman Hatuniye Medresesi, Konya Hasbey Dârülhüffâz'i ve Ermenek Tol Medrese türbesinde mozayik çini örnekleri kullanilmistir.
Karamanogullari devrinde Konya önemli bir ticaret sehri idi. Iç Anadolu'nun ticaret merkezlerinden birisi olan ve dogu-bati, kuzey-güney ticaret yolu üzerinde bulunan Konya'da Sivas ve Kayseri'den getirilen mallar alinip satilirdi.
 




Bulgaristan Türkleri


Bulgaristan'daki Türkler, Osmanlı Devleti döneminden itibaren Bulgaristan'a göç eden Türkler oluşturmaktadır. Bulgaristan'daki Türkler, Oğuzların ve Kumanların soyundan gelmektedirler. Oğuz Türkleri, Anadolu üzerinden ve çoklukla Osmanlı devrinde o bölgeye geçen Türklerdir. Jivkov rejiminin çöküşünden sonra yeni kurulan Bulgaristan hükûmeti 29 Aralık 1989'da Bulgaristan'daki Türklerin Türkçe adlarını alma özgürlüğünü, ibadeti yapma özgürlüğünü ve Türkçe konuşma hakkını tanımıştır.
Bulgaristan'daki Türklerin tamamına yakını Müslümandır, bunlar aynı Anadolu'da olduğu gibi Alevi ve Sünni olarak ayrılırlar. Sünniler tarikat tutmazlar, Aleviler ise çok sayıda ocak ve tarikata dağılmışlardır. Resmî rakamlara göre Türk nüfus içinde Alevilerin oranı gayri resmi rakamlara göre %18-20 arası, resmi rakamlara göre %13'tür.

Nüfus


Bulgaristan'da, başta Filibe, Kırcaali, Razgrad, Şumnu, Eski Cuma, Silistre, Dobriç, Burgaz ve Rusçuk şehirleri olmak üzere birçok yerleşim bölgesinde Türkler yaşamaktadırlar. Bulgaristan demografik durumu itibariyle en son 2001 yapılan etnik sayım üzerinden bugüne 10 yıl geçmiş bulunmaktadır. Bu geçen süre içerisinde Bulgaristan nüfusu genel olarak düşmüş, Avrupa Birliğine girilmesi sebebiyle ülkede yaşayan Bulgar, Türk, Pomak, Roman gibi toplumların Avrupa'ya göçü olmuştur, ayrıca ülkeye 1989 sürgünüyle Türkiye'ye gitmek zorunda kalan Türklerin Bulgaristan vatandaşlık haklarını almalarıyla gelen Türk göçü nüfus düşüşünü bir ölçüde frenlemiştir. Ülkedeki etnik Bulgar nüfus yaşlanmış olmakta ve nüfus artışı % -0.5 % - 0 arasında seyretmekte, Türk nüfusu ise gelen göç ve nüfus artışıyla yükselmektedir oransal olarak % 0.5 - % 1. Ayrıca ülkede yaşayan Roman azınlığın nüfus artış hızı Bulgar ve Türk nüfusundan daha yüksek olduğu bilinmektedir.

Deliorman ve Dobruca Türklerinin kökeni Celali Ayaklanmalarından sonra gerçekleşen büyük Türkmen sürgününe dayanır.16.yy'ın başından itibaren Celali ayaklanmasının çıktığı Tokat, Yozgat, Sivas, Kırşehir, Maraş, Adana, Toros dağlarındaki Türkmenlerden ve Mersin, Karaman civarından Deliorman ve Dobruca'ya yoğun bir Türkmen göçü(sürgün-iskan) olmuştur.Fakat bu Türkmenler Deliorman'a geldiklerinde Sarı Saltuk'la birlikte gelen Türklerle ve Kıpçak-Peçenek halkla karşılaşmışlar ve onlarla karışmışlardır, işte Deliorman'da ve Dobruca'da kullanılan Türkçe özellikle bu Orta Anadolu Türkmen ağızları ve Kıpçak şivesinin izlerini taşıyan bir ağızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder